1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada’ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa’yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye takdim ettiler. Para kazanma hırsıyla yaşayan babam yokluğumu dikkate alacak vaziyette değildi zaten. Sadece ağabeyim bir süre uzaklarda olacağımı duyunca şaşırmış. Sofrada kızılcık hoşafını kaşıklarken bir an donup kalmış. Ona öyle anlatıldığı üzere, güya, talihsiz bir kaza neticesinde saçlarım tutuşup yandığından, Bedriye Kalfa ile halamın Beyazıd’daki konağına gideceğime, bu sayede kendimi biraz olsun toparlayacağıma inanıvermiş.
Böyle başlıyor Gözyaşı Konağı. Gencecik bir kadın, karnında bebeği, kederli ve mağrur, adaya geliyor. Kaderden, ayıp arayan gözlerden, hayata hükmeden erkeklerden uzağa…
Şebnem İşigüzel 2016 da kaleme aldığı bu romanda hem bir dönemin nabzını hem de kadınlığa dair yapılan haksızları ele alıyor.