Öneriler

Küçük şeylerin Tanrısı – Arundhati Roy

Küçük Şeylerin Tanrısı, zaman zaman geriye dönüşlerle ilerleyen lirik bir roman. Yazar Arundhati Roy‘un kocası aynı zamanda bir film yapımcısı. Roy’un bu kitabında da öyküyü bir karnaval anlatı gibi, senaryo metni gibi güçlü bir görsellik ile anlattığını görürüz.

Daha romanın ilk bölümünde Hindistan sokakları yazarın işlevsel betimlemesi sayesinde zihnimizde canlanıverir:
“Geceler bulutsuzdur ama uyuşuk ve gönülsüz bir beklenti ile doludur. (…) Tuğla duvarlar yosun yeşiline döner. Biber asmaları elektrik direklerine dolanıp uzar. Irmağın kırmızı killi kıyılarında yaban sarmaşıkları yerden fışkırır ve suların kapladığı yollara yayılır.”
Roy romanında bir zamanlar zengin olan bir ailenin nasıl çöktüğünü anlatırken aslında Hindistan’ın nasıl çöktüğünü de anlatmaktadır. Ammu’nun babası Pappachi’nin turşu fabrikası aslında toplumdaki çürümeyi simgeler.
Ammu’nun erkek kardeşi Chacko Oxford mezunudur. Sosyalisttir. Roy bu karakter ile de tutunamayan, aymaz aydını eleştirir. Dededen kalma şirketi göz göre göre batıran Chacko hiçbir zaman tamamlayamayacağı romanı yazmanın hayalini kurar.
Ammu’nun ilk evliliği hayal kırıklığı ile biter. Sürekli sarhoş ve yalan söyleyen kocasını düğünden kısa süre sonra tanıyamaz hale gelir. İkinci evliliğinde gerçek aşkı bulduğunu sanır ancak bu kez kast / sınıf sistemi bu ilişkinin sonunu hüsran ile bitirecektir. Bir eylemci olan Roy şiirsel bir dille az gelişmiş bir ülkede kadının hayatta kalma mücadelesini anlatır. Kocasından dayak yiyen ve çok sevdiği keman çalma uğraşına son vermek zorunda kalan Mammachi gibi Ammu da roman boyunca zaman zaman fiziksel zaman zaman psikolojik şiddete uğrayacaktır.
Finalde İngiltere’den ülkesine döndüğünde başına daha büyük felaketlerin gelmesi boşuna değildir. Sözün özü doğu yine hep bildiğimiz doğudur.
Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

2 + 3 =

1 Yorum