İncelemeler

Raymond Carver “Kesekağıtları” Öykü İncelemesi

  1. raymond carver aşk konuştuğumuzda ne konuşuruz kitap kapağı

“Kesekağıtları” kitabın içindeki öykülerden biridir.Can Yayınları

Öyküyü daha kolay anlamak için yedi bölüme ayırdım. Birinci bölüm iç monologdan ibaret. İkinci bölümü ise Les adlı kahramanımızın babasından bahsetmesi ile başlattım. Sacramento’da bir havaalanında Les babası ile buluşur. Üçüncü bölümü Les’in babasının temizlik malzemeleri satan kadın (Sally) ile nasıl tanıştığını anlattığı hikaye oluşturuyor. Baba ara ara hikaye anlatmaya ara veriyor. Bu esnada baba ile oğulun karşılıklı sohbet ettikleri zamana geri dönüyoruz. Bu nedenle ikinci ve üçüncü bölüm birbiri ile iç içe kurulmuş. Dördüncü bölümde baba banka soyan suçluların hikayesini anlatıyor. Beşinci bölüm babanın Sally’nin gülüşünden ve dişlerinden etkilendiğini söylemesi ile başlıyor. Altıncı bölümde Sally’n’in kocası öyküye daha fazla dahil oluyor ve evlilik dışı ilişkiyi ortaya çıkarıyor. Yedinci bölümde ise Les’i tek başına buluyoruz. Babasından ayrılmıştır ve öykü birinci bölümdeki anlatı zamanına geri döner.

Metin yazar anlatıcı tarafından okura aktarılıyor. Anlatıcı oteldedir. Evinde değildir. Zaten metni bitirdiğimizde Les’in eşinden ayrıldığını hissederiz. (en azından uzun bir süre görüşmeyeceklerdir) Yine aynı paragrafta Ekim ayında olduğumuzu öğreniyoruz. Sonbahar okurda hüzün çağrıştıyor. Kahramanımız şimdiki zamandadır. ABD’nin batısında olduğunu söylüyor. İlerdeki paragraflarda kendi bölgesinin İlinois olduğunu söylüyor. Buradan aslında Les’in evinin (geçmişte) ülkenin doğusunda olduğunu anlıyoruz. Anlatıcı yine ilk paragrafta şehri görmekten şikayetçi. Fakat neden bakmak zorunda? “Keşke bakmak zorunda kalmasaydım,” ifadesine rastlıyoruz. Huzursuzluktan, kimsesizlikten bir türlü sıyrılamıyor, camdan dışarı bakarak dışardaki akıp giden hayata karışmak istiyor olabilir mi? Kahramanın kitap satması da önemli. Kitap sattığı için onun hayat hakkında bir şeyler bildiğini, hata yapmayacağını okura düşündürtmek istiyor olabilir Carver. Fakat tam tersine tanık oluyoruz.

Başkaları arasından onu seçmem bir dakikamı aldı,” ifadesi ile paragraf başlıyor. Bir dakika uzun bir zaman sayılır babamızı tanımak için. Bu ifadeden babanın geçen zamanda hayli değiştiğini, yaşlandığını, çöktüğünü düşünebiliriz. Kahramanımız babası ile sarılmak kucaklaşmak yerine sadece el sıkışıyor ki bu da hayli soğuk bir karşılama şekli. Demek ki baba oğul ilişkisi zayıf. Zaten baba kendi ağzından eşinden sadakatsizlik sonucu ayrıldığını bize söyleyecek. Bize verilen başka bir bilgi de Les için de aile ilişkisinin hiç parlak olmadığı. Onu da babasına verdiği yanıttan öğreniyoruz.

“Mary ile çocuklar nasıl, dedi.

Herkes iyi, dedim ki doğrusu bu değildi.”

Ardından öyküye adını veren kesekağıtları ile tanışıyoruz. Les’e babası karısına ve torunlarına vermesi için çikolata ve şeker aldığjnı söylüyor. Uzun süredir görmediği torunlar için özensiz bir hediye olsa gerek. Carver öykünün adını sözgelimi “çikolata ve şekerlemeler” koysaydı vermek istediği mesaj daha zayıf kalırdı. “Kesekağıtları” değersizlik, kullanıp kenara atılmışlık gibi kavramları da çağrıştıyor.

Les’in babası oğluna giderken hediyeyi unutmamasını söylüyor. Fakat öykünün sonunda Les’in kesekağıtlarını unuttuğunu göreceğiz. Bu da kahramanımızın da babası gibi mevcut ilişkisine değer vermediğini, en az onun kadar savruk biri olduğunu çağrıştıyor. Karakterlerimiz nerede içeceklerini konuşurlarken babanın arabası olmadığını öğreniyoruz. Ekonomik durumunun sonradan bozulduğunu sezdiriyor bu cümle; zira eskiden beri arabası olmasaydı, “arabam yok, biliyorsun” derdi, ya da hiçbir şey söylemezdi. Babanın gözlük kullanmaya başlaması da oğlun kitap satıcılığı yapması gibi ironik. Gözlük kullanmanın eskiden göremediği bir şeyleri görmeye başlamak, “fark etmek” gibi çağrışımları var. Ancak baba ikili ilişkilerde hala yetersiz. Hala sevgisiz. Oğluna da ailesine de değer vermediğini hala “görmüyor.”

Baba’nın Les’ e dönüp evlilik dışı ilişkisinin nasıl geliştiğini anlatmaya başlaması ile anlatıcının ara ara dikkatinin dağılıp etrafındaki kadınlara baktığını görüyoruz. İlk önce kahramanımızın dikkatini kül tablasının altında yazan eğlence mekanı çekiyor. Babası konuşurken Les iki kez kulüp reklamını okuyor. Dahası içki içmek için sıradan bir kafeye gitmiş gibi görünmüyorlar. Baba oğul bize söylenmese de “pub” tarzı bir yerde içiyorlar. İkisinin de dikkatini ara ara pistte dans eden kadınlar çekiyor.

Baba (Bay Palmer) oğlunun “okumuş” olması ile hayat tecrübesi kazanmış olduğunu düşünüyor. Kendisi derbeder bir halde olmasına rağmen yaşananlardan pişmanlık duymuyor. Daha çok “anlaşılmak” istiyor sanki. Oğluna “sen okumuş adamsın beni anlarsın,” demesi birazda bu yüzden. Hikayesine başlarken “ölümümün bu yüzden olmasını isterdim,” ifadesine de rastlıyoruz. İlerde göreceğimiz gibi baba Sally ile birlikteyken çift, Larry (kadının kocası) tarafından yakalanıyor. Les’in babası pencereden atlayarak kaçıyor. Sizin de fark etmiş olacağınız gibi Sally ve Larry isimleri söylerken hoş bir tını oluşturuyor. Baba ilişkiye burnunu sokmadan önce evli, çocuklu, mutlu bir çift olduklarını düşünebiliriz. Zaten adam da Sally hakkında olumsuz konuşmuyor, onun “iyi alışkanlıkları olan bir kadın” olduğunu, kesinlikle “edepsiz olmadığını” söylüyor.

Aslında babanın kadınlara karşı zaafı olduğunu söyleyebiliriz. Sally’nin güzelliğinden etkilendiğini söylemiyor. Onun yerine güzel alışkanlıklarının olduğunu söylüyor ki bunu anlamak için ilişkiye başlamış olmaları gerekir. İlk karşılaşmalarında Sally, Bayan Palmer’ı görmek için kapıya geliyor. Bay Palmer Sally’yi içeri davet ediyor. Kadın ilkinde kabul etmeyince adam ısrar ediyor. Buradan adamın kapıyı dişi sinek çalsa içeri davet edeceği sonucunu çıkarıyorum.

Bay Palmer ile Sally’nin sohbetlerinde soygundan bahsediyorlar. Bay Palmer Sally’ye para çalıp sonra da bu suçtan ‘yırtan’ soyguncuları anlatıyor. İronik bir şekilde çift evlilik dışı ilişkilerinde işledikleri suçtan yırtamayacak, yakalanacaklardır.

Baba hikayesini anlatırken oğlu tarafından yadırganmamak için daha önce annesine karşı sadakatsizlik etmediğinden bahsediyor. Oysa oğlunun babasını davranışlarına onay vermese de hissettiklerini anlayabildiğini görüyoruz, nitekim bu benzer alışkanlıklara sahip olma huyu baba oğulu birleştirmekten çok (aileyi dağıttığı için) birbirinden uzaklaştırmıştır.

“Herkes hata yapabilir.”

(…)

“Les, tanrının huzurunda yemin ederim ki karı koca olduğumuz sürece bir kere bile annenden başkasına yan gözle bakmadım. Bir kere bile. Canımın istediği ve fırsat bulduğum zamanlar oldu. Sana söylüyorum. Sen anneni benim gibi tanımıyorsun.

Bu yönde bir şey söylemene gerek yok, dedim.”

Aslında metin şuh bir kadının hemen her erkeğin ilgisini çekeceğini de söylüyor. Sohbet esnasında bir kadının dans etmeye başladığı Les’in dikkatini çekiyor. Sadece Les ve babası değil barmen de durup kadını izliyor.

“Barın ucundaki kadın taburesinden indi. Pistin ortasına doğru birkaç adım attı ve dans etmeye başladı. Başını bir o yana bir bu yana atıyor ve parmaklarını şaklatıyordu. Barmen içki hazırlamayı bıraktı. Kadın kollarını başının üzerine kaldırdı ve pistin ortasında küçük bir daire çizmeye başladı. Ama sonra bunu yapmayı bıraktı, barmen de işinin başına döndü.

Baba ile oğul huy olarak birbirlerine benzemelerine rağmen Les babasına sempati besleyemez. Onun gibi olmaktan da memnun olmadığını sezeriz. Dahası huylarının babasına benzediğini de babasının anlamasını istemez. Bu nedenle barda dans eden kadına dikkat çektiğinde Les görmemezlikten gelir.

“Bunu gördün mü, dedi babam.

Ama ben hiçbir şey söylemedim.”

Bay Palmer oğluna Larry tarafından nasıl yakalandıklarını da anlatır, bu bölümü dikkatle okuduğumuzda adamın şu sözleri dikkatimizi çeker:

“Biliyor musun, bazı şeyler var, annenin beni terk etmesinden daha önemli şeyler.”

Birazdan ‘dağılma’ sözcüğü ile karşılaşacağız. Baba yakalandığında pencereden atlıyor. Camın içinden geçtiğini söylüyor. Yani camın kırıldığını…

Les babasına ne oldu, yakalandın mı, adam seni kovaladı mı diye sorduğunda ise asıl daha “önemli meseleye” geliyoruz. Baba, adam dağıldı, ne olacak yere yıkılıp ağladı, diyor. Bu bölüm yani kahramanın karşısındakine şiddet göstereceği yerde şiddeti kendi içine yöneltmesi ve ağlamaya başlaması bana Dostoyevski metinlerindeki sahneleri anımsattı. Dikkat edersek parçalanmak birkaç şekilde gerçekleşiyor. Cam parçalanıyor. Baba düşüyor, belki fiziksel olarak da yaralanıyor. Babanın evliliği parçalanıyor. Larry ve Sally’nin evlilikleri parçalanıyor. Anlatıcı Les’in evliliği parçalanıyor. Parçalanan evlilikle mevcut hayatlar da dağılıyor. Les ile babanın ilişkisi de parçalanıyor.

Carver, okura küçük bir oyun oynayıp babadan daha duygusuz, daha az hisseden, daha ruhsuz  bir anlatıcı seçmiş. Baba, mesele benim yakalanıp yakalanmamam değil diyor oğluna, kitap okuyorsun ama hiçbir şey öğrenememişsin, diyor. Mesele dağılan hayatlarımız… Yaşanan trajedinin farkında değil misin, Les, demek istiyor… Birlikte okuyalım:

“Kurtuldun mu dedim. Peşinden gelmedi mi?

Babam deliymişim gibi bana baktı. Boş kadehine gözlerini dikti. Saatime baktım. Gerindim. (Anlatıcı Les’in umursamazlığını görüyoruz.) Gözlerimin arkasında hafif bir baş ağrısı vardı.

Sanırım artık gitsem daha iyi olacak dedim. Çenemi sıvazladım ve yakamı düzelttim. Hala Reddington’da mı o kadın?

Bir şey bildiğin yok değil mi dedi babam. Hiçbir şey bildiğin yok. Kitap satmaktan başka bir şey bilmezsin sen.

Neredeyse gitme zamanı gelmişti.

Ah, Tanrım. Özür dilerim, dedi. Adam dağıldı ne olacak, yere yığılıp ağladı.

Bundan sonraki paragrafta baba bir şeyler söylemek isteyip de söyleyemiyor, belki Les’den konuşmasını bekliyor. Fakat anlatıcı da konuşmuyor.

Sahip olduğun, seni seven insanların değerini bil oğlum, gibi bir şeyler söylemesini bekleyebiliriz; fakat Carver bunu okurun görmesini istediği için kahramanlarını özellikle konuşturmuyor. Ayrıca ikisi de hala sevmeyi bilmeyen karakterler. Bu bağlamda akıl veriyor olmalarını da beklememek gerek.

Öykü biterken “kesekağıdı” metaforu yeniden karşımıza çıkıyor. Sally’nin Bay Palmer ile ilk kapıda karşılaştıklarında da elinde kese kağıdı olduğunu hatırlıyoruz. Kesekağıdına sarılı hediyeyi unutan Les zaten birden anlatının şimdiki zamanına dönüyor ve o zaman karısının hediyeye ihtiyacı olmadığını, şimdi ise hiç olmadığını söylüyor. Buradan da kahramanın babası ile aynı yazgıyı paylaştığını anlıyoruz.

Kesekağıtları okuru tekrar tekrar okumaya ve içindeki simgeleri çözmeye çağıran, az konuşup çok şey söyleyen bir Carver klasiği.

Bakmak isterseniz

MİNİMALİST BİR ANLATIM: RAYMOND CARVER – BİLDİK İŞLEYİŞ

RAYMOND CARVER – TÜYLER (FEATHERS) ÖYKÜ İNCELEMESİ

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

69 + = 73