Edebiyat İncelemeler

Beyza’nın Beşinci Mektubu (Çehresiz Gözler Film İncelemesi)

Hayatım senin için şu Fransız filmini izledim. Çehresiz Gözler (Les yeux sans visage). Biliyorsun söz verince tutarım. Filmin açılış sahnesinde gece, ağaçlı bir yolda otomobil kullanan bir kadın şoför görüyoruz. Hemen arka koltukta kaşkola sarılı biri var. Ölü mü diri mi, gerçek bir insan mı yoksa manken mi, belli değil. Sonradan şoför olan kadın onu nehre atarken kaşkolun içindekinin cansız bir kadın bedeni olduğunu öğreneceğiz.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Başörtülü, deri kıyafetli kadın şoförümüz. Birazdan bir cesedi nehre atacak.

Filmimizin konusu kısaca, varlıklı bir doktorun (Dr. Genessier)  yüzü zarar gören kızına yüz nakli yapmak için başka kadınları kurban seçmesinden ibaret diyebiliriz. Doktor bu şekilde kızını yeniden topluma kazandırmayı hem de mesleki bir başarı sağlamayı amaçlıyor zira kendisi yüz nakli üzerine konferanslar veriyor, seminerlere davet ediliyor ancak henüz cerrahi olarak başarı sağlanmamış.

Nitekim bir sonraki sahnede doktorumuzu konferans verirken görüyoruz. İşin teknik kısmını, röntgen ışınlarının kullanılması gerektiğini, aksi halde doku uyuşmazlığı yaşandığını falan anlatıyor. Fakat röntgen de dokuya zarar verdiği için bu kez iltihaplanmalar yaşanıyormuş. Bir türlü olumlu sonuç alınamadığından şikayet ediyor adam senin anlayacağın. Bir de kadınlar var hayatım konferansta, doktoru hayran hayran dinliyorlar ve konferans bitince tanışmak için yanına koşuyorlar.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Zavallı kokoşlar! Adamın nasıl bir kadın düşmanı cani olduğunu hiç bilmiyorlar!

Üçüncü sahnede kriminal büro iki “baba adayını” cesedi teşhis etmesi için morga çağırıyor. Neden iki baba kızını arıyor? Çünkü kayıp iki kadın var; biri doktorun kızı, babası onun ölmüş olabileceğini resmi makamlara bildirmiş; diğeri de filmin başında izlediğimiz öldürülen ve nehre atılan masum kız (Simone) ve onun babası (Henri Tessot). Bizim doktor morga önce gidip yüzsüz kızın kendi kızı olduğunu söyleyince diğer babayı morga almıyorlar bile. Böylece doktorun kızı, kimliği tespit edilmiş ve ölmüş olarak kayıtlara geçiyor.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Doktor kendi kızını (Christiane) tanıdığını söyleyince şimdilik dosya kapanıyor.

Bu esnada doktorun karısı neler yapıyor? Güzel kızları sokakta bakışları ile kesiyor tabi… Neden mi dersin? Kızlarına güzel yüzlü bir kurban arıyorlar da ondan… Nehre attıkları kurbanda denedikleri operasyon başarılı olamadı zati.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Yüzü kameraya dönük olan Edna Grüberg; kitap okuyor gibi yapan ise kızına yüz nakli için donör arayan sevgi dolu, fedakâr annecik namı diğer Bayan Genessier! Genç kız Paris’e yeni geldiğinden kalacak kimsesi yoktur. Doktor’un malikânesi kızın son durağı olacaktır.

Kızlarının ölümünü resmi makamlarca onaylattıkları için şimdi sıra cenaze törenine geliyor. Adet yerini bulsun diye cenaze töreni düzenleniyor.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Toprağa başka bir ceset gömülmüş, cenaze töreni de Doktor’un kızı Christiane’in hanesine yazılmıştır. Aşkım ortada gördüğün yakışıklı delikanlı düğümü çözecek olan kişi. Christiane’nin eski sevgilisi. Müstakbel damat adayı.

Cenaze sahnesinde iki önemli şey daha öğreniyoruz. Dr. Genessier’in ikinci evliliğidir, şu filmin başında izlediğimiz kadın doktorun ikinci karısıdır. İkinci olarak ilk defa karı koca arasındaki çatışmaya tanık oluruz. Doktor herkes dağıldıktan sonra mezara çiçekler de koymak ister. Karısı (haklı olarak) doktordan artık eve dönmelerini ister zira bu cenaze atmosferi ona kendi cinayetini anımsatmaktadır. Doktor ise karısına bağırır ve hatta ona tokat atar. Görünüşe göre bu töreni pek önemsemiştir.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Doktor karısına şiddet uygularken karakterini de ele verir.

Doktor neden cenaze törenini bu kadar önemser? Çünkü kafasında öldüğüne gerçekten inanır, onu öldürüp yeni baştan yaratmak ister; kızına yeniden hayat vermeyi arzuladığı için önce onu öldürmesi gerekmektedir.

İşte hayatım, burada filmin alt metni ortaya çıkmaya başlıyor. Bizim doktorumuza dikkatle bakmanı istiyorum.  Giyim kuşamına, parasına puluna, hatta saç modeline, bıyığına dikkat et. Bu adam statükoyu, erilliği, egemen erkek zihniyetini, anti-feminizmi temsil ediyor. Erkeğin kadına şekil verme arzusu, onu bir türlü olduğu gibi kabul etmemesi, işte filmin tüm meselesi burada!

Cenazeden sonra karı koca Genesseir eve dönerler. Doktor kızının yanına gider. Kız babasına öfkelidir, onun adına cenaze töreni düzenlenmiş, babası kendisini “resmi olarak” öldürmüştür. Burada önemli bir şeyi daha öğreniriz: Bayan Geneisser’a  yani üvey anneye de doktor tarafından yüz nakli yapılmıştır! Filmde operasyonun başarılı olma sebebi, ameliyatın daha küçük bir bölgede uygulanmış olması şeklinde açıklanıyor. Ne korkunç sevgilim öyle değil mi?

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Ah, ne kötü bir adam şu Doktor Genesseir! Meymenetsiz! Cani! Kadın düşmanı domuz! Allah senin belanı versin, pis şişko seni!

Burada ilginç bir ikinci nokta da, doktorun kendi öz mü öz kızının yüzüne bakmaya katlanamıyor olması. Kızın yüzünü görünce hemen “maske takmasını” buyuruyor. Fakat Bayan Genesseir öyle değil! Üvey anne olmasına rağmen kızı maske takması için zorlamıyor.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Christiane ile üvey annesi.

Dahası bu kıza karşı çok sevecen, şefkatli davranıyor. Bu da ilginç. Kendi başından geçen operasyonun, yüz naklinin zorluklarını deneyimlediği için kıza karşı acıma ile karışık sempati mi besliyor? Sanmam, bu yeterli bir sebep olamaz. Arka arkaya cinayetleri işleyen de bu kadın. Peki neden bu kadar riskli bir işe girişmeyi kabul ediyor? Öncelikle kurtarmaya çalıştıkları kız kendi kızı değil. Onun için neden hayatını riske atsın? Doktoru sevdiğinden mi? Hayır, hiç sanmam. Hatırlayacak olursak doktor ona cenaze bitiminde tokat bile atmıştı. Kadın doğuştan mı cani? Tam aksine cenaze sahnesinde huzursuz oluşu, bir an önce eve gitmek istemesi onun cinayetten hiç de hoşlanmadığını gösteriyor. O zaman (onun da yüz nakli operasyonu geçirdiğini hatırlayacak olursak) kişiliğinin kocası tarafından dönüştürülmüş olduğunu düşünmemiz gerek.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Doktor kendi öz kızına bakmaya tahammül edemiyor.

Filmin ortasında oldukça uzun bir yüz nakli sahnesi var. Çekildiği dönemde pek konuşulmuş olsa gerek. Operasyondaki kızımız filmin başında gördüğümüz Paris’te kalacak yer arayan genç kız. Doktor onun güzel yüzünü kesip birazdan kendi yüzsüz kızına yapıştıracak.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Doktorumuz (Edna Grüberg üzerinde) mesleğini icra ederken.

Hikaye gelişimi için önemli olan nokta filmin başında gördüğümüz kızın denek olarak kullanılıp ölmüş olması.  Üvey anne kocasına yardım etse de cinayetlerin işlenmesinden hiç de hoşnut değil. Acaba Fransa’da da başörtüsü gelenekselliği mi simgeliyor? Eğer öyleyse kadın özüne geleneksel ama bir türlü çıkarmadığı şu deri elbiseleri ona doktor tarafından verilen karanlık görevler ile örtüşüyor. Bu kızımız da ölünce yine kendimizi mezarlıkta buluyoruz.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Edna Grüberg ölünce kendimizi ikinci kez mezarlıkta buluyoruz.

İşin daha da kötüsü yapılan operasyon yine başarılı olmamıştır. Bu da doktorun yeni kurbanlar arayacağını gösteriyor.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Christiane’in maskesi onun kişiliksizliğini, ruhsuzluğunu simgeler. Tıpkı otoriter erkeklerin de tercih edeceği gibi, sessiz, duygusuz, tepkisiz, emirlere itaat eden bir kadın!

Finale doğru yaklaştığımızda Christiane zaten üvey annesine dönüp, “beni öldür, bu şekilde yaşamak istemiyorum,” diyecek. Fakat eline fırsat geçtiğinde de seyirciyi şaşırtarak neşteri kendi boğazına değil de üvey annenin boğazına saplayacaktır.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Bayan Genesseir, haklı olarak şaşırır kalır. Neden beni öldürdün Christiane?

Evet aşkım sence neden? Bu sorunun yanıtını filmin adı ile birlikte düşünmeni istiyorum. “Çehresiz Gözler”  yani kızın gözleri mevcut, afişinde de görüldüğü gibi. Peki bu gözler neyi anlatıyor? Bence gözler karakterimizin henüz ölmediğini gösteriyor öncelikle. Kızın zihnini yansıtıyor. Yani etrafında cereyan eden olayları izleyen, yargılayan, ölçen, biçen tartan bir zihin var kızımızda! Bu bağlamda Christiane’in hiç de ruhsuz olmadığını, aksine finale kadar pasif direnişçi olduğunu, filmin sonunda da eyleme geçtiğini söylemeliyiz. Christiane üvey annesini kendisini sevdiği halde, onun için kendini ateşe attığı halde neden öldürüyor? Buna verebileceğim tek yanıt kadına olan öfkesi. Öfkelidir zira kadın doktora direnmez. Ona kulluk eder ve cinayetleri onun yerine işler.  Christiane’nin elindeki neşteri tam da kadının boğazındaki, operasyon izine sapladığına dikkatini çekerim. (üvey anneye de doktor tarafından geçmişte yüz nakli yapıldığını hatırla!)

Filmin finalinde hoş birkaç sembol daha var. Kafeste tutulan köpekler ve güvercinler! Kafesteki köpekler bodrum kattalar. Onları Christiane salıveriyor, köpekler de ne yapıyorlar dersin? Tabi ki doğruca doktoru yakalayıp yaka paça adama saldırıyorlar. Görünüşe göre bundan sonra doktorun da yüz nakline ihtiyacı olacak! Bir de güvercinler var, kafeste Christiane’e ait. Kızımız güvercinleri de serbest bırakıyor. Onlarla birlikte ormanda ilerlerken film bitiyor.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Kafesten salınan köpekler, doktoru “yalamak için” neşe içinde koşuyorlar.

Hem güvercinlerin hem de köpeklerin şimdiye kadar tutsak edilmiş, özgürlüğünden mahrum bırakılmış kızları temsil ettiğini düşündüm. Köpekler Christiane’ın intikam alma, tepki verme güdüsünü, güvercinler ise masumluğunu simgeliyor olabilir.

çehresiz gözler (Les yeux sans visage)

Filmin sonunda kahramanımız ruhen ve bedenen özgürdür.

İşte böyle sevgilim. Seninle mektuplaşmaya, filmler hakkında konuşmaya bayılıyorum. Lütfen bu filmi sen de izle. Başka filmler üzerinde yine konuşalım.

Not: Bu hafta sonu annemler yok. İki günlüğüne tatile gidiyorlar. Bize gel. Geçen seferki gibi atıştırmalık getirmene gerek yok. Bende daha güzel başka şeyler var.

Öpüyorum, Beyza.

Diğer edebi yazılar için tıklayabilirsiniz.

Diğer film incelemeleri için tıklayabilirsiniz.

Beyza’nın Mektupları 

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

28 + = 30