Kirli Gerçekçilik, yeni nesil Amerikalı yazarların bir kurgusu. Gündelik olayları, sıradan görünen anları ve karakterleri; yer yer komediye meyleden, ironik, ölçülü ve minimal bir biçimde yazarlar. Raymond Carver bu hareketin yanında duruyor.
Benim için olağanüstü öykülerinden biri olan “Bildik İşleyiş” öyküsüyle bu minimalist anlatıma yakından bakalım.
İnceleme
Öykünün ilk paragrafındaki karanlık atmosfer, az sonra yaşanacak olaylara zemin hazırlayıp göndermeler yapıyor. Ve bizi de o karanlığa sürüklüyor.
“O gün erken saatlerde hava döndü, kar eriyip pis suya dönüşüyordu. Arka bahçeye bakan küçük, omuz yüksekliğindeki pencereden yol yol akıyordu. Dışarıda, havanın kararmakta olduğu sokakta arabalar çamurun içinden geçiyordu. Ama içerisi de kararmaktaydı.”
İçeri giriyoruz.
“Kadın kapıya geldiğinde, erkek yatak odasında giysileri bir bavula tıkıştırıyordu.”
Temizliği ve üstü kapalı anlatımları sembolize eden karın, eriyip pis suya dönüşmesi, çamur metaforu ve içerisinin de dışarısı gibi kararmaya başlaması bizi bitmek üzere olan bir ilişkinin seyrine hazırlıyor.
Yazar, çiftin tartışmasını kısa ve süssüz diyaloglarla anlatıyor. Tartışmaya ise ortadan giriyor.
“Gideceğine memnunum! Gideceğine memnunum! dedi kadın. Duyuyor musun?
Erkek eşyalarını bavula koymaya devam etti.
Orospu çocuğu! Gideceğine o kadar memnunum ki!”
Devam eden kısımda kadının yatağın üstündeki bebek resmini fark edip eline alması, erkeğin “getir onu,” demesi, oturma odasına geçişi ve kadının kucağında bebekle küçük mutfağın kapı aralığında durması yine süssüz bir dille anlatılıyor.
Başlangıçta, yatak odasında bavulunu toplayan erkeğin ışığı söndürüp oturma odasına geçişi ve kadının bebekle küçük mutfağın kapı aralığında durması evin ışıksız ve küçük olduğunu yeniden hatırlatıyor.
Geçiş alanlarıyla da dikkat çekici. Artık darlaşan alanlara geçişin olduğunu öykü boyunca da görüyoruz.
Bebek ise ‘yatağın üstündeki resim’ ve ‘getir onu’ ifadeleriyle bir nesne olarak anlatılıyor.
Öyküde isim olmaması ve sadece duruma dikkat çekmesi (bütün çıplaklığıyla bir camdan izliyor gibiyiz) ise öyküyü daha dikkatli okumamızı sağlıyor.
“Tanrı aşkına! dedi kadın. Bir adım geri atıp mutfağa girdi.
Bebeği istiyorum.
Defol git buradan!
Kadın döndü ve bebeği ocağın arka köşesine doğru tutmaya çalıştı.
Ama erkek yaklaştı. Ocağın öbür tarafına uzanıp elleriyle bebeğe yapıştı.”
Kapı aralığından sonra mutfaktaki en hararetli alan olan ocağın önüne geçişi görüyoruz. Soğuk anlatım, karanlık devam ediyor.
“Bebeğin yüzü kıpkırmızıydı ve çığlık çığlığa bağırıyordu. O itiş kakışta, ocağın arkasında asılı olan çiçek saksısını yere düşürdüler.”
Çiçek saksısı boş muydu, kırılmış mıydı, bilmiyoruz. Tartışmanın veya bebeğin kaderinin belirsizliğine bir gönderme olabilir. ‘Çiçek’ saksısı olarak belirtilmesi de bence ironik.
Kısa öykü şöyle bitiyor:
“Ama erkek bırakmayacaktı. Bebeğin ellerinin arasından kayıp gittiğini hissetti ve çok sertçe geri çekti.
Böylece, mesele karara bağlandı.”
Yazar, öyküyü edilgen çatılı bir cümleyle bitiriyor. Bu, Hemingway’in “Buzdağı Teorisi“ne bir gönderme mi? (Bir buzdağının zarifçe hareket etmesinin yegane sebebi, onun sadece sekizde birinin su üzerinde bulunmasındandır.)
Soğuk ve duygusuz devam eden anlatım yine aynı şekilde bitiyor. Okuru ilk başta dehşete düşürüp çaresiz hissettiriyor. Bir güç savaşı olarak bebek mi karara bağlanan; yoksa tartışma mı, ilişki mi?
Şok etkisini sevdiği gerçek; fakat hatırlayacağımız kadar da etkili değil. Gündelik olayları olağanüstü bir sadelikle ve atmosferik bir çerçevede anlatıyor. Hayatımızın bir parçası, unutabildiğimiz tüm o iyi ve kötü şeyler gibi.
Raymond Carver, okumayanlara şiddetle önereceğim bir yazar.
Raymond Carver’ın Can Yayınları’ndaki diğer kitapları
Esin kaynağım: podtail
Sayende öyküyü tekrar hatirlamış oldum, eline sağlık Gizem, kısa ve çarpıcı bir öykü evet