İncelemeler

Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca Öykü İncelemesi

“İzninizle bir şey sorabilir miyim size sayın bayım?”

Öykümüz bu sözlerle başlar.  Kahramanımız konuşmaya (konuşamamaya) devam eder:

“Sizi rahatsız etiğim için bağışlayın ama şey… Doğrusu ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Sanırım kusuruma bakmazsınız… Gördüğünüz gibi biraz heyecanlıyım da…”

Ivan Andreyeviç sokakta karşılaştığı genç adamla sohbet ederken o kadar utangaçtır ki sanki karşısında bir erkek değil de kadın varmış ve ona uygunsuz bir teklifte bulunmaya hazırlanıyormuş yahut da ilk defa geldiği şehirde randevu evinin yerini soracakmış gibi bir hali vardır. Bundan sonra konuşmasına şu şekilde devam etseydi sanırım okur yadırgamazdı:

“Buraların yabancısıyım. Petersburg’a ilk kez geliyorum. Daha bu sabah tren istasyonuna indim. Tam anlamı ile büyülendim. Ne muhteşem bir yapı! Mimar Konstantin Ton söyledikleri kadar varmış…  Müthiş bir kalabalık ile karşılaştım. Bu insanlar nereye yetişme derdinde, diye sordum kendi kendime…  Hiç bu kadar çok fayton göreceğim aklıma gelmezdi. Arkadaşlarımdan şehrin gece hayatını duyuyorum hep. Oysa benim geliş amacım bu değil. Kentin tarihi dokusunu merak ediyorum. Nevski Bulvarı’nı, Kazan Katedralini gördüm. Muazzamdı. Daha da gezeceğim. Yarın için Kışlık Sarayı’nı planladım. Sanırım araba kiralamam gerekecek.  Ama bizimkilere sorsan varsa yoksa revü kızları… Şarkı söylerken sahneden inerler; masalardaki viski kadehlerinin tadına bakarlarken, smokinli beylerin yanaklarına ansızın bir öpücük konduruverir, sonra basarlarmış kahkahayı… Ben tabi meraklı değilim böyle şeylere… Dedim ya sadece şehri dolaşmak için geldim. Ancak arkadaşımdan bir pusula getirdim yanımda. Orada çalışanlardan birine vermem gerekiyor. Buralarda bir yerlerde dediler bana. Oysa binalardan hiçbirinin ışıkları yanmıyor. Şu Aniçkov Köprüsü’nün hemen aşağısında diye tarif etmişlerdi. Kusura bakmayın sizi de rahatsız ettim, sahi nerede bu bahsettiğim kadınlar?”

Ne var ki öykümüzde Avındreviç kendi karısını aramaktadır. Karısının başka erkeklerle birlikte olduğundan şüphe eder. Daha doğrusu bunu sezer ama emin değildir. Şimdiye kadar bu konuyu deşmemiştir. Sokakta, içerde karısının olduğu apartmanın altında beklerken daireden içeri girip girmemekte tereddüt eder. Genç bir adam da Avındreviç ile bir kadını beklemektedir. Bu genç adamın karısının sevgilisi olma ihtimali kahramanımızı huzursuz eder, nitekim pek de haksız sayılmaz.

Metinde Avındreviç hem utangaç hem de hovarda bir kocadır. Geçmişte yaptıklarından dolayı kaderin kendisinden intikam aldığını düşünür. Kendini suçlu hisseder.

“Bekârlığında o el aleme boynuz taktı. Şimdi ona takıyorlar. Zavallının biridir o, boynuzlu bir zavallı.”

Karısını yatak odasında General Polovitsin ile yakaladığı halde ona sinirlenmek aklına gelmez. Suçluluğuna inanmıştır bile. Kendisini mahkemeye çıkmış gibi görür:

“Sanki yargıcın karşısına çıkardılar beni. Hiç böyle olmamıştım.”

Metnin ilginç yönlerinden biri de çok sayıda erotik öğe barındırmasıdır. Sözgelimi Avındreviç yanındaki genç adamla birlikte karanlık koridora girer ve koridorun sonunda Glafira’ya (kahramanın karısı) ulaşırlar:

“- ŞŞşşt. Susun, duyuyor musunuz?

-Onun sesi bu.

-Hayır.

-Öf, burası da ne karanlık!

Soluklarını tuttular.”

Apartmanın karanlık koridorunun kadının üreme organını simgelediğini söylemeyeceğim. Ama iki erkeği bir sonraki bölümde yine yan yana sıkışık bir pozisyonda karanlıkta baş başa görürüz. Bu kez başka bir kadının yatak odasındadırlar. Kadının altına, yatağın boşluğuna girmişlerdir.

Bir kadının (iktidarsız yaşlı kocasını da sayarsak) tam üç erkekle yatak odasında bulunması başlı başına erotiktir ya, yazar cinselliği çağrıştıran başka unsurları da metne ekler. Sözgelimi bu hemen altında yatan iki erkekten hanımefendi hiç de rahatsız değildir. Oysa kocası sürekli öksürür. Bildiğimiz gibi içimizdeki istenmeyen maddeyi (nesneyi) dışarı çıkarmak için öksürürüz. Burada kadın değil erkek (yani koca) öksürür, rahatsız olur ki bu da pek anlaşılır bir şey olsa gerek:

“Öhöö Öhö! Of, tanrım. Sen ne dersin sevgilim?  Öhö öhö! Yararı olur mu acaba? Öhö öhö öhö! Ah, öhö öhö…”

Aleksandr Demyanoviç (yaşlı koca) iyice huzursuzlaşınca karısı onu yatıştırmak için endişe etmemesini, belki de yatağın altına farelerin girmiş olabileceğini söyler. Farelerin sperme benzedikleri öykünün yazıldığı 1848 yılında biliniyor muydu diye kısa bir araştırma yaptım. Yanıt, evet. İlk sperm mikroskopta 1677 yılında Antonie van Leeuwenhoek tarafından görüntülenmişti.

Metinde ilgimizi çeken bir diğer nokta da aynı kadını seven iki erkeğin birbiri ile şaşılacak kadar iyi anlaşıyor olmasıdır. Bizim kahramanımız karısının genç sevgilisi ile elinden geldiği kadar iyi geçinir:

“Lütfen izin verin. Her şeyi anlatayım size. İyi iki dost olabiliriz. Dahası evime akşam yemeğine çağırırım sizi.”  

Aynı kadını seven iki erkeğin birbiri ile iki iyi dost olduklarını Beyaz Geceler, Budala gibi yazarın diğer eserlerinde de görürüz. Hatta Freud buradan yola çıkarak Dostoyevski’nin gizli eşcinsel olabileceğini iddia eder.    

Başkasının Kocası, kadınlara güvenmeyeni aldatılma korkusu yaşayan bir erkeğin hikâyesi. Ne var ki kahraman kendisi de sadakatsizlik ettiğini itiraf ediyor. Dostoyevski’nin ikinci karısı olan Anna kendisinden yaklaşık yirmi yaş küçüktü. Yazar karısı tarafından ihanete uğramaktan endişe ediyordu. Bu metin yazıldığında yazar evli değildi, henüz gençti ama yine de öyküyü oluştururken kendi korkularından yola çıktığı görülüyor.

başkasının karısı ve yatağın altındaki koca kitap kapağı

Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca, Fyodor Dostoyevski

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

+ 9 = 11