Edebiyat

Yıldız Pastanesi

Bahar’ı yıllar sonra Yıldız Pastanesi’nde gördüm. Şu hiçbirimizin uyku mahmurluğunu atamadığı Pazar gününün erken saatlerinde. Yanına gitmeden önce onu uzun uzun süzmem gerekti. Önünde diz üstü bilgisayarı açıktı ve ikiz kızlarına çorba içiriyor, onlar fırsat verdikçe raporunu tamamlamaya çalışıyordu.
Beni görünce hemen tanıdı, masasına davet etti. Ona hiç değişmediğini söylemek isterdim oysa sadece, “uzun zaman oldu, öyle değil mi,” dedim.

Garson sipariş almak için geldi. Bahar için kahve, kendime sebzeli börek ve çay ısmarladım. Duvarlarda hala dün akşamdan kalan doğum günü süsleri asılıydı. Balonların havası sönmüş, kimi patlamış kimi de saksıdaki çiçeğin dallarına asılı kalmış yahut sandalyelerin altına savrulmuştu. Aynı garson eline küçük bir süpürge ve faraş alıp masaları temizlemeye girişti. Örtülerin üzerinde kalan kek, çikolata ve cips artıklarını süpürdü. Ancak meyve suyu lekeleri de ortaya çıkınca örtüleri kaldırıp yenisini sermek zorunda kaldı.

“Sık sık buraya mı geliyorsun, Bahar?”

“Sabahları çalışmak için tenha oluyor, çocukları da sorun etmiyorlar. Uzaktan çalışıyorum zaten.”

Bahar’ın ikizlerden biri kasten çorbayı kardeşinin üzerine sıçrattı. Diğeri bağırıp ağlamaya başladı. Ağlayan kardeşi oyalamaya çalıştım. Ona okula gidip gitmediğini sordum. Gittiğini söyledi. Arkadaşın var mı, dedim. Olduğunu söyledi. “Kimler,” dedim.
“Mete,” dedi.
“Korhan da var,” dedi, ikizi lafa karışmaktan memnun.

Bahar’ın lise yıllarındaki hali gözümde canlandı. Yıl sonu balosunda giydiği simli elbisesi, o gece bir çok erkekle dans edişi… Islak mendilden bir yaprak alıp kızlarının üstünün başını silmeye yardım ettim.
“Bu afacanlarla işin hiç kolay değil.”
“Sorma,” dedi. “İkisinin birden hakkından geldiğimi gördükçe ben de kendime şaşıyorum. Gerçi annem de yardım ediyor.”
Hala anlamamıştım.
“Eşine piyango vurmuş resmen,” dedim, gülerek. “Üç kadın her erkeğe nasip olmaz.”
Gülümsedi. “O seninle aynı fikirde değildi”, diye söze başladı. “İlk dört sene çocuğumuz olmadı. . Ben zaten istemiyordum. Ama o bunu sorun etti. Sonunda tüp bebek denedik. O süreç zaten çok zor oluyor, duymuşsundur. İkizler doğunca ilk sene çok ilgilendi kızlarıyla. Altını o değiştirdi. Bazı geceler o uyuttu. Fakat sonra her şeyden kaçmaya başladı. Benim yetişemediğim ve kızların ağladığı zamanlarda ondan destek bekliyordum fakat o ya banyoya kaçıyor ya da biraz hava alacağım diyerek evden uzaklaşıyordu.”
“Bir gün sebebini hatırlamadığım bir şeyler için kavga ettik. Ona bağırdım. Yüzüme karşı, sana her baktığımda annemi görüyorum, dedi. Annesi ile iyi anlaşamazdı.”
“Böyle yürümeyeceğini anladım. Her şeyi bir anda bitirmemek için onu rahat bıraktım. Gitsin, gezsin karışmadım.  Yeter ki çocuklarını unutmasın. En azından onlar büyüyene kadar yanlarında olsun istedim. İki haftada bir, hiç değilse ayda bir gelip kızlarını görsün, öyle değil mi? Onu da yapmıyor.”

Bahar’ın gıdığına gözüm takıldı. “Hala kara kalem resim yapıyor musun,” diye sordum.
Şaşırdı. “Nasıl hatırlıyorsun,” dedi. “Okulda yaptığımın farkında değilim.”
“Voleybol oynarken bileğini burktuğunu da hatılıyorum,” dedim. “Haftalarca sargı ile okula gelmiştin.” Bahar gülümseyerek bileğini tuttu. Bir süre konuşmadık.

“Liseden başka kimse ile görüşüyor musun?”
“Ümit ile bazen.”
“Şu basketbol oynayan değil mi? O ne yaptı, evlendi mi?”
“Evli sayılır. On yıldan uzun bir ilişkisi var.”

Bahar’ın yetiştirmesi gereken işleri vardı. İkinci fincanlardan sonra masadan kalktım. İkimizin hesabını ödedim. Kasanın arkasında, duvarda 80’lerden kalma film afişleri vardı. Yeşilçam’ın gencecik, taptaze oyuncuları. O zaman bu filmleri pek severdim, şimdi olsa izlemem.

Garson temizlik işlerini bitirmişti. Pastane kapısından içeri turuncu güneş ışığı süzülmeye başladı. Ayrılırken Bahar’a sarılmadım. Tokalaşmadım da. Sadece “görüşürüz,” dedim. Oysa çok samimi bir sohbet olmuştu.

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

7
1

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

65 + = 72