Edebiyat

CAHİL KARGA

Yaptığım şey sadece küçük bahçemde oturup kahvemi içmekti. Kahve de ne kahve ama! Şu Yunanlar’ın bayıla bayıla içtiğinden. Üzerine su katılmış, su yetmezmiş gibi buz da eklenmiş. Yine de iyiydi ama… Biraz tadı olsun diye şeker de katmıştım içine, ne içeceğime hazırlıklıydım çünkü. O gün bu kahveden bayıla bayıla içen, hatta sabah “Günaydın!” bile demeden dudaklarını bu kahveye yapıştıran canım Yunan ev arkadaşım Simos’un bahçemize getirdiği pembe çiçekleri izliyor, 1 Mayıs’ın verdiği neşe ve umutla kendi kendime devrimci ruhumu kabartıp Kızıl Ordu şarkılarını dinliyordum.

Sabah ekmek almaya giderken karşılaştığım, eski devrimcilerden Vangelis, yine aynı kahveden içip liberal gazetesini okuyordu. “Her gün gazete okuyamıyorum tabii, Pazar günleri alıp hafta içinde zaman buldukça okurum,” dedi. Bunu gizli bir gururla mı, nostaljiye duyduğu özlemle mi yoksa hafif bir sitemle mi söylediğini tam olarak kestiremedim.

Hava güneşliydi ve evimizin her tarafını çevreleyen inşaat sesleri güzel 1 Mayıs sayesinde durmuştu. Rahatlıkla Kızıl Ordu şarkılarını dinleyip bolca sigara eşliğinde kahvemi yudumlarken kim olduğunu, nereden geldiğini bilmediğim o karga gelip bahçe duvarımıza tünedi. İlk bakışta karga mı yoksa saksağan mı, kestiremedim. Birkaç dakika izledikten sonra kesinlikle bir karga olduğuna karar verdim. Bunun belirli sebepleri vardı ve bu sebepler kuş bilimci olmanıza gerek bırakmıyordu. Bir kere bu kuş çok büyüktü ve o bahçe duvarına bir amaç doğrultusunda gelmişti. Amacı doğrultusunda sinsice ve etraflıca inceleyip çaldığım müziği dinliyordu. Bir saksağan olsa güzel edasıyla salınırdı, belki tatlı hareketlerle beni kandırıp bir parça ekmeğin peşine düşerdi. Ama bu kuş, devasa gövdesiyle bahçenin her yerini tek tek inceliyordu. Hatta bazen gözlerini sesin geldiği hoparlöre diktiğine yemin bile edebilirim. Bak dostum, hayatımda her milletten çok fazla faşistle uğraştım, tamam hepsi insandı, böyle olunca da bir yerden sonra insan yerin sıcaklığına göre bir hareket alıyor. Ama faşist bir kuşla uğraşamam, bir kere hayvanlara başım hep eğiktir benim. Şimdi sen kuş olmanın üstünlüğünü, benim sana karşı başım bükük, ellerim önümde ilikli olmamı kullanıp faşistliğini burada kullanma lütfen. Ne sana “kes be!” diye bağırabilirim ne seninle çatışabilirim ne de sana taş fırlatabilirim. Zaten sen bir kargasın, sen bunların hepsini biliyorsun, bildiğin için Kızıl Ordu marşını duyar duymaz buraya geldin. Bak insanlık tarihinde kargalarla arkadaş olan çok insan biliyorum. Hatta tarihin en iyi şairlerinden birisinin size duyduğu saplantıyı buruşturup katlayıp yazdığı yine tarihin en iyi şiirlerinden birini bile okumuşluğum var. Evet canım, kendimi bu yargılara varabilecek nezirette hissediyorum. İnsan olmanın bu tür sunuları vardır. Hayır hayır o çiçeklere hiç yönelme, onlar güzel İtalyan arkadaşım Guilia’nin ta öteki evlerden getirdiği, her akşam teker teker konuştuğu güzel çiçekler. Sen de pembenin peşindesin farkındayım, uzak dur onlardan. Boşver çiçekleri, gel bir kez daha taçlandıralım 1 Mayıs’ımızı, Kızıl Ordu’ya kulak ver, tek kelime Rusça anlamasan da bilirsin sol kola akan kanın kaynaştığını. Çiçekler! Hayır sıçma üstlerine! Dur! Geri gel! Ahhh, şimdi sarman devrimci kedim Emin’im olacaktı ki gösterecekti sana.

Sisem Ektirici

Sisem’in “Korku” adlı öyküsü için tıklayabilirsin. 

Konuk Yazar

YAZAR HAKKINDA

Konuk Yazar

Bir Yorum Yazın

6 + 1 =