Edebiyat

SİHİRLİ TEKERLEME

– 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 güzel kuş pencereye kon. Olmadı. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 güzel kuş pencereye kon. Yine olmadı. Tekrar.

Bu kaçıncı tekrarı bilinmez, elindeki asa ile anne ve babasının yatak odasındaki çift kişilik yatağın üzerine çıkmış, pencere pervazına kuşları kondurmaya çalışıyordu. Asasının ve söylediği sihirli sözlerin işe yarayacağından son derece emindi. Sözlerinin etkisini arttırmak için gözlerini sımsıkı kapatıyordu. Bir çizgi filmde görmüştü. O da uyguladı. Ama hayali gerçekleşmiyordu. O güzel küçük kuş gelip pencereye konmuyordu. Nerde yanlış yapıyordu? Acaba kuşun adını söyleyemediği için mi kuş gelmiyordu? Babası öğretmişti aslında. Havalar ısınınca balkondaki yuvalarına gelirlerdi. Soğuyup yağmurlar başlayınca giderlerdi. Sırtı parlak maviydi, sivri bir gagası vardı, gagasının altı da kırmızıydı. Neydi adı? Adını söylemezsem gelmez mi?

Yine mi hayal kırıklığı? Babasının masallarda anlattığı prenseslerin de böyle hayal kırıklıkları olur muydu? O da bir prensesti sonuçta. Öyle seviyordu onu babası: “Prensesim.” Doğru mu? Ben Prenses miyim? Babam Kral mı? Peki, şimdi nerde?

“Cinnet,” demişti teyzesi. Kapının arkasından içerdekileri dinlerken duymuştu. Sorunca da “Yok kızım “Cennet dedim ben,” demişti. İnanmadı. Çok iyi duymuştu. “Cinnet.” Peki, ama ne demek? Bir keresinde de annesi “Dejavu,” demişti. Ne demek olduğunu sorunca da “Bir şeyi tekrar yaşamış gibi olmak,” diye açıklamıştı. “Gibi olmak.” Bir cümlenin başına ya da sonuna “gibi” deyince aslında o şey olmamış oluyordu. “Baban öldü,” dediklerinde başına ya da sonuna gibi demediler. O zaman olmuştu. Ölmüştü. Tekrar.

– 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 güzel kuş pencereye kon.

Gelmedi. Olsun. Tekrar. Acaba beyaz kıyafetli adamların annesini götürdükleri gün araba geri döner mi diye yola baktığı gibi yastıkları üst üste koyup biraz daha yukarıdan denese… Yastıklar. Babasıyla oynarlardı bu yastıklarla. Bir keresinde biri yırtılmış, içindekiler boşalmıştı. Her yer kuş tüyü olmuştu. O gün lamba da devrilmişti. Çok iyi hatırlıyordu. Annesi geceleri uyuyamadığı için gündüzleri uyuyordu. “Uykusuzluk” çekiyormuş. Babası da onu alıp tiyatroya götürmüştü. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler. Bu asa ve tacı da o gün almışlardı. Eve döndüklerinde annesi hala yataktaydı. Babasıyla beraber yatağın içine girmişlerdi. Sağ yanında annesi, sol yanında babası… Unutmuyordu o günü.

Bir de güneşli bir gün parka gittiklerini… Bisikletli adam nerdeyse ona çarpacaktı. Babası koşup kucaklamıştı onu. Çok korkmuştu. Eğer bir saniye daha gecikse… Gecikmemişti işte. Tam zamanında oradaydı. Kurtarmıştı onu. Bir prens gibi… Ama babası kraldı. Demek ki eskiden prensti. O yüzden biliyordu kurtarmayı. Peki neden kendini kurtarmadı? Hem dün gece rüyasında görmüştü. Kocaman bir sarayda, babası tahtta oturmuş ona bakıyordu. “Gel Prensesim,” dedi. Gitti, gitti, gitti; ama ulaşamadan uyandı. Teyzesi sarıldı, “Tamam kızım geçti,” dedi. Babasını sordu. Teyzesi ağlamaya başladı. “Uyu kızım, baban gelecek,” dedi. Yalan mı söyledi? Uyuyor gibi gözlerini yumup bekledi. Gelmedi.

Kırış kırış olmuş çarşafların üzerinde gezinirken birden hatırladı “Buldum Kırlancıg!” hemen pencereye döndü. Gözlerini yumdu, elindeki asasını her sayıda bir kez sallayarak yine sihirli sözcükleri söyledi.

– 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 kırlancıg pencereye kon.

Gözlerini yavaşça açtı. Minik kırlangıç pencere pervazından ona bakıyordu. İnanamadı. Gözlerini kapatıp bir daha açtı. Ordaydı. Yatağın üzerinde zıplayarak “Oldu, oldu” diye bağırmaya başladı. Teyzesi koşarak odaya girdi. Önce kapıya, teyzesine doğru baktı sonra yatağın solunda duran babasının yastığına döndü, gözlerini kapattı ve asasını sallayarak saymaya başladı.

– 1,2,3…

 

Öznur Durgut Şevik

Bursa’da doğmuş, büyümüş, okumuş, sevmiş; sıkılınca Giresun ve İstanbul’da bir süre gezmiş, sonra dayanamayıp geri dönmüş, Maliye Bakanlığı'nın bir neferi. Anlatmayı çok seven, anlatacak kimse bulamayınca yazmayı seçen, aslında sayılara aşık, hikayesi yeryüzünde geçen ve nihai amacı bu geçişini dünyaya en az zararı vererek tamamlamak olan hayatın içinden bir kadın kahraman.

YAZAR HAKKINDA

Öznur Durgut Şevik

Bursa’da doğmuş, büyümüş, okumuş, sevmiş; sıkılınca Giresun ve İstanbul’da bir süre gezmiş, sonra dayanamayıp geri dönmüş, Maliye Bakanlığı'nın bir neferi. Anlatmayı çok seven, anlatacak kimse bulamayınca yazmayı seçen, aslında sayılara aşık, hikayesi yeryüzünde geçen ve nihai amacı bu geçişini dünyaya en az zararı vererek tamamlamak olan hayatın içinden bir kadın kahraman.

Öznur Durgut için bir yanıt yazın X

+ 50 = 57

4 Yorum