Sanat

GÜNÜMÜZDE VANİTAS

“Ölüm, canlılar ile ölüler arasındaki sınır çizgisinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla hem canlıları hem de ölüleri etkilemektedir.”
Jean Baudrillard

VANİTAS RESİM GELENEĞİ

XVII. yüzyıl Hollanda sanatına dayanan ve ölüm nesnelerini konu edinen resim geleneğine vanitas adı verilmektedir. Bir ölü doğa türü olan vanitas resimlerde, kurukafa, solmuş çiçek, sönmüş mum, yıpranmış eşya gibi ölümü çağrıştıran temsiller ile yaşayanlara adeta bir uyarıda bulunmaya çalışır: Memento Mori: Fani Olduğunu Hatırla…

Vanitas resim geleneği, nesnel dünyanın insanlara sunduğu haz ve sahip olma statüsünün bir göstergesi olmasının yanında dünya malının beyhude ve kısalığını hatırlatması açısından içerisinde bir paradoksu da barındırır. Alegorik bir anlatım diliyle örülen bu resimlerdeki nesneler, Antik Çağ’dan itibaren süre gelen tasvir geleneğinden koparak değişen dönemin sosyal ve kültürel göstergeleri olur.

Vanitas resimlerde yaygın olarak kullanılan kafatası, yeni söndürülmüş mum, solan çiçek, kum saati gibi nesneler zamanın ve dünyevi hazların geçiciliğini kodlayan nişanelerdir. Gerek  kurumuş ya da kurumaya başlamış çiçek, gerek sönmüş ya da dumanı tüten bir mum olsun, bu resim geleneğinde imgeyi güçlü kılan ve tekinsizlik hissini arttıran en belirgin özellik nesnelerin betimlenişindeki özendir.

Vanitas kavramının dil bilimsel anlamına bakıldığında ise bu durum kendisini daha net göstermektedir. “Latince anlamı ‘kibir’ olan ‘vanitas’ dünyevi zevklerin ve dolayısıyla gösteriş/ kibir zafiyetinin geçiciliğini ifade eder.

Vanitas resimlerdeki imgeler, solmak, sönmek, bitmek gibi gözlemlenebilir eylemleri izleyiciye hatırlatma amacını taşırlar. Natürmort resimlerde yer alan birbirinden renkli çiçekler, gümüş ya da altın eşyalar, estetize edilmiş kafatasları, müzik enstrümanları gibi gösterişli nesneler burjuvazinin sahip olduklarının temsili gibidir.

Vanitas tablolarda başak, defne, meşe palamudu gibi bitkiler ölümsüzlüğün göstergeleri olup, bu temsil Antik Yunan mitlerine kadar dayanır. Mitlere göre “Peneus Irmağı’nın kızı olan, güzel nympha Daphne, kendisini Tanrıça Gaia’ya adadığı için erkeklerden kaçmaktadır. Ancak Tanrı Apollon, Daphne’ye âşık olmuş ve peşine düşmüştür. Apollon tarafından yakalanmak üzereyken babası olan ırmağa kendini kurtarması için yalvaran Daphne, defne ağacına dönüşmüştür. Bu olaydan etkilenen Tanrı Apollon, defne ağacını kutsal ağaç olarak benimsemiş ve dallarından başına bir çenek yapmıştır” (Gürel, Muter, 2007:543). Daphne bir ağaca dönüşerek yeni bir yaşam döngüsüne ulaşırken, kafatası da defne çelengi ile yok oluş değil bir dönüşüm olduğunu simgeler.

 

KAYNAK:
http://tykhedergi.duzce.edu.tr/Dokumanlar/tykhedergi/Aral%C4%B1k%202019%20Say%C4%B1s%C4%B1/2-Vanitas.pdf

Ezgi Orhan

Poe’nun dehşetengiz öykülerinin karanlığı ile Miyazaki’nin rengarenk ve duygu dolu dünyasının arasında kalmış, yolunu bulmayı çok da umursamayan kayıp bir ruh. Neden yazar, neden çizer? Çünkü konuşmayı sevmez, anlatmayı da sevmez; ama hayal etmeyi sever. Gerçekleştirmeyi umursamadan hayal eder. Bunları da kağıda döker. İleride ait olamadığı bu dünyadan kaçıp Neverland’a yerleşmek, kitapları ve boyaları ile sonsuza dek mutlu yaşamak istemektedir. Ama şimdi katılması gereken bir karnaval var.

YAZAR HAKKINDA

Ezgi Orhan

Poe’nun dehşetengiz öykülerinin karanlığı ile Miyazaki’nin rengarenk ve duygu dolu dünyasının arasında kalmış, yolunu bulmayı çok da umursamayan kayıp bir ruh. Neden yazar, neden çizer? Çünkü konuşmayı sevmez, anlatmayı da sevmez; ama hayal etmeyi sever. Gerçekleştirmeyi umursamadan hayal eder. Bunları da kağıda döker. İleride ait olamadığı bu dünyadan kaçıp Neverland’a yerleşmek, kitapları ve boyaları ile sonsuza dek mutlu yaşamak istemektedir. Ama şimdi katılması gereken bir karnaval var.

Ezgi Orhan için bir yanıt yazın X

9 + 1 =

10 Yorum