Öneriler

VERONICA FRANCO – DANGEROUS BEAUTY

Dangerous Beauty bir dönem filmi, bir biyografi.

Margaret Rosenthal’ın “The Honest Courtesan adlı romanından uyarlanmış. Courtesan, o dönem için bizdeki saray cariyesine benzetilebilir; ancak Venedik’teki cariyeler Osmanlı hareminden farklı olarak sadece hükümdar ile değil, saray eşrafı ile de pek samimi oluyorlar. İşte Veronica Franco’da bu cariyelerden biri. Onu diğer cariyelerden ayıran ise aynı zamanda bir yazar, entelektüel ve tarihin akışını değiştirecek kadar ‘ikili ilişkilerde’ becerikli olması.

Veronica Franco, yakında bir senatör olacak Marco’nun sevgilisidir. Ancak Marco, Veronica’nın ailesi çok yoksul olduğu için onunla evlenmesinin mümkün olmadığını söyler. Yakışıklı delikanlımız sahip olduğu konum gereği kendine zengin ve soylu bir eş seçmek zorundadır. Bu sözleri duyan Veronica, tahmin edileceği gibi büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Hayata küser.  Önce bir rahibe olup manastıra kapanmayı düşünse de, annesinin seçtiği yoldan giderek saray cariyesi olmaya karar verir; zira onlar halka kapalı olan kütüphanelerden yararlanabilirler ki bizim hanım kızımız da okumaya çok düşkündür.

Veronica çok geçmeden işinin inceliklerini öğrenir. Annesine göre bir hizmetçi parçası bile soyunduğu zaman erkek gelir; ancak asıl beceri soyunmadan erkekleri ayartabilmektir. Filmin bu sahneleri izleyiciye flört etme becerisinin doğuştan bir yetenek olmadığını, sonradan da kazanılabileceğini anlatır.

Hikayemizin akışı bizi (Türk izleyicisini) pek yakından ilgilendiren bir kriz ile bir anda değişiverir. Osmanlı sultanı büyük bir donanma ile Akdeniz üzerinden Venedik’e yaklaşmaktadır. Devletin ileri gelenleri tek çarenin Fransız Kralı III.Henry’nin desteğini almak olduğu konusunda hem fikirdirler. III. Henry hanımlarla vakit geçirmekten pek hoşlanan bir kraldır. Zaten şehre gelir gelmez Venedik’in ünlü cariyeleri ile görüşmek istediğini söyler. Kral cariyeler içinde en çok Veronica’yı beğenince ikisini de toplantı odasına alırlar. İçerde ne yaptıklarını bilmemekle beraber devlet meselelerinin uzun uzun enine boyuna tartışıldığını tahmin edebiliriz. Yakışıklı kral ile bizim güzel Veronica’mız arasındaki uzun ve sıkıcı istişare bittikten sonra III. Henry Venedik halkının karşısına çıkıp onlara müjdeyi verir: İhtiyaçları olan gemileri Fransa Venedik’e verecektir.

Bu renkli filmin elbette aksayan yönleri de var. Birincisi, hikâyenin pek neşeli bir dil ile anlatılıyor olması beni biraz şaşırttı. Neredeyse bütün halk halinden pek memnun. Veronica sıra dışı mesleğine rağmen kendine toplumun üst kademelerinden hemen her zaman destekçi buluyor. Hiçbir zaman onun canımızı acıtacak dramını görmüyoruz. Filmin sonunda yargılandığı sahnede bile ceza alacağına kolay kolay inanamıyor seyirci. Bir diğer klişemiz ise aşk; iki karakterimiz de alabildiğine çapkın. Ancak birer Romeo ve Juliet’den farksızlar. Bir türlü birbirlerinden vazgeçemiyorlar. İkisi de yirmi yaşından sonra hiç yaşamamış sanki. Ömürlerini birbirlerine kavuşmayı arzulayarak tüketmişler. Ne Veronica’nın hayatına giren erkeklerin ne de Marco’nun hayatına giren kadınların hiçbir hükmü olmaması mümkün mü? Veronica hiç mi kendisine fahişe muamelesi yapmayan, ona değer veren, şiirlerini okuyup beğenen bir erkekle karşılaşmadı? Marco’nun yurt dışı seyahatlerinde etkilendiği bir kadın hiç olmadı mı?

Delikanlımız Veronica ile deneyimlediği ‘sır paylaşma’ oyununu tanımadan evlendiği karısı ile ilk gecelerinde oynamak isteyince hayal kırıklığı yaşıyor. Sevgili Marco, madem başından o kadar gönül ilişkisi geçti, bilmen gerekmez mi, ilk defa konuştuğun bir kadının sana nasıl sır vermesini bekliyorsun?

Dangerous Beauty (Tehlikeli Güzellik) zaman zaman klişeye kaçsa da tarih kitaplarında yazmayan tarihi anlatması ve başroldeki Catherine McCormack’ın başarılı oyunculuğu ile dikkat çekiyor.

Yönetmen: Marshall Herskovitz

Imbd Puanı: 7.1

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

+ 76 = 85

1 Yorum