İncelemeler

SEMA KAYGUSUZ – BARBARIN KAHKAHASI İNCELEME

Sema Kaygusuz’u ilk kez okudum. Kitap sizi güneye tatile gitmiş, zeytin ağaçlarının arasında küçük bir motelde kalan “tipik” Türk ailelerinin arasında karşılıyor. Her birisinin toplumun belli bir kesimini ve davranışlarını temsil ettiğini kolaylıkla tahmin edebiliriz. Tiplerin tembellikle geçirdikleri ve tatile özgü ritüellerini her gün tekrarladıkları bir tatil…

Sema Kaygusuz, tiplerin başına gelen sıradan olayları akıcı bir biçimde anlatıyor. Ruhlarımızın gizli kalmış yönlerini, bize, insana, topluma dair temel sorunları aktarıyor. Temelde yatan, hep içimizde duran ve yanı başımızdaki barbarlığı da yalınlıkla sergilemeyi başarıyor.

Kitap boyunca basit -en azından basit görülebilecek- faili meçhul bir olayın etrafında dönen; bir tiyatro sahnesine girip çıkan aktörler gibi duran bir dizi arkadaşa, çifte, aileye, çoluğa çocuğa, dedeye tanıklık ediyoruz.

Kaygusuz, bütün bu sıradan kişilerin ve olayların ötesinde ise içimize kadar sinmiş, kendi ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı karşılamak için sınır tanımayan şiddeti ve barbarlığı; artan bir tonda, vurgulayarak anlatıyor. Kaygusuz, bu barbarlığın büyük oranda eril ve sınıfsal olduğunun da altını çiziyor.

Tüm İnsanlık Barbar

Hikaye, bir dizi söylev ve diyalog üzerinden, şiddetin ve saldırganlığın nasıl da hayatımızın her alanına sinsice girdiğini defalarca vurguluyor.

Hikayenin ayarsız bilgesi Eda, eril barbarlık ve eblehlikle ilgili, kadın orgazmı üzerinden uzun bir söylev veriyor. Eda bu barbarlığın nasıl sınıfsal yaşandığını da anlatıyor.

Hikayenin ergen yan kahramanı Ozan’ın annesinden kopmak ve babasına yaranmak; benzemek için kendi başına gerçekleştirdiği erginlenme törenleri, kalabalık ve gürültücü bir ailenin dedesinin torununu yüzme öğrenmesi için denize atması, hepsi eril Homo Sapiens’in barbarlık yolunda ihtiyaçlarını gidermek için hiçbir şeye aldırmadan ilerlemesinden kaynaklanıyor. Dünyanın bu hali erkeklerin birer barbar olarak yetiştirilmesine dayalı bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Bıçaklanan kaplumbağalar, gövdeleri yarılan lahoslar, mideye indirilen fener balıkları, diğer canlılara ve birbirimize yönelttiğimiz şiddet; sorulduğunda hangisi olduğunu bile hatırlayamayacağımız kadar çok sayıdaki insan katliamları bize içimizdeki o barbarlığı hatırlatmıyor mu?

Sınıfsal, milliyetçi, dine veya aramızdaki cinsel tutkulara dayalı nedenselleştirmeler;  rasyonalize etme çabalarımız barbar özümüzü değiştirmiyor aksine onu benimsememize neden oluyor.

Kaygusuz bu her yanımızı sarmış barbarlığın, ona eşlik eden ve onu besleyen duyarsızlığın, kabalığın, saldırganlığın sıradan aile bireylerinin orta sınıf bir moteldeki tatillerinde dahi nasıl ortaya çıkabileceğini; hatta tam da orada olduğunu bize ustaca anlatıyor.

Umut var mı?

Kitapta umutsuzca veya bizi bedbaht edecek şekilde bir dram aktarılmıyor. Sıradan hayatlarımızın bir parçası veya insanlığın doğal hali olarak ortaya serilen barbarlık karşısında umut; elbette Kaygusuz’un kaleminden de bir söylev, bir ders şeklinde dökülmüyor. Umut yine o hayatın içinde, o sıradan tiplerde karşımıza çıkıyor. Ama en çok da çocuklarda…

Eda, kendisine birdenbire sığınan küçük kız çocuğuna Homo Sapiens’ten Neandertal’e kadar insanlığın kendi çıkarı için nasıl da her şeyi yok ettiğini anlatıyor. Sonradan korkunç bir barbarlığın en yaralı öznesi olduğunu öğreneceğimiz Simin’in umudu korumak adına müdahalesini, mücadelesini görüyoruz. O daha küçücük ve ümitsizlik için çok erken.

Simin, tarih boyunca neleri kaybettiğimizi, neleri unuttuğumuzu da bize sürekli hatırlatıyor. Belki hatırlamak; hatırladıkça da fark etmek bizi daha barışçıl bir dünyaya ulaştırabilir diye umudunu, umudumuzu korumaya çalışıyor.

Öte yandan diğer karakterlere baktığımda bu insani barbarlığın dışında kalmanın ve ona direnebilmenin yolu ancak Simin veya Turgay gibilerden geçiyor. Büyük bir kaybın yasıyla yoğrulmanız, büyük sırları 20 yıl boyunca içinizde taşımanızla mümkün gibi görünüyor. Ama bu bile korunmanız için garanti değil; çünkü suratınıza bir anda kafa yiyebilirsiniz! Veya garson Alikar gibi kendinizi esrara vurur ve her yerden kaçarsınız.

Biçim, İçerik ve Erkekler

Sema Kaygusuz’un ilk kez bir hikayesini okudum. Hayranlarının pek sevdiği anlaşılan üslubu, etkileyici ve sizi şiirsel, sihirli bir dünyaya çağırıyor. Ancak bu “döktürme” işinin zaman zaman fazla tekrarlı, uzun ve ender olarak zorlama olduğunu da hissettiğimi söylemeliyim.

Bu özgün üslubun hikayedeki asıl sorunu, biçim ve içerik uyumuna tam olarak hizmet edememesinden kaynaklanıyor. Barbarlığı yalın ve çarpıcı bir biçimde anlatan bu güzel hikaye; anlamakta zorlandığım ağdalı mecazlar, göndermeler ve kalemşorlük arasında zaman zaman kayboluyor. Bu hikaye, aynı şekilde yalın ve daha az süslü bir dil ile asıl gücünü göstermez miydi?

Öte yandan erkek kahramanların, muhtemelen bilinçli olarak derinliksiz; bir karakter olarak değil de erkek davranışlarına dair tipler olarak yer almaları ise çok önemli bir eksiklik gibi görünmüyor.

 Aşk Nerede?

En çok arayıp da bulamadığım şeyin eksikliğinin ise önemli olduğunu düşünüyorum.

Hikayede evli çiftler arasında pek bir ipucu bulamıyoruz. Umut verici ve erotik bir ilişki yaşadıkları belli olan Eda ile Ufuk arasında varla yok arasında diyebiliriz. Ortada kaldığımız, eşcinsel oldukları sanılan (veya onların kendilerini öyle sandıkları) Melih ile İsmail arasında bile aşk, çok fazla ortaya çıkmıyor. Aşka ve sevgiye pek rastlayamamak beni hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü barbarlığı, saldırganlığı ve tüm bunları iyileştirecek olan yegane duygu, aşk ve sevgi değil midir? Yoksa çevremizdeki barbarlığa ve bunun hiç fark edilmemesine katlanamayan herkesin bir biçimde moteli terk etmesi; bugün Türkiye’yi bir bir terk eden insanların, aslında neyin eksikliğinden kaçtıklarına dair önemli bir saptama mı?

Sema Kaygusuz “Barbarın Kahkahası” kitabında akıcı bir dil kullanmış. Herhangi bir durum/olay gibi görünenin içinde; insana, topluma ve ruhumuza dair sorular sormamızı ve düşünmemizi sağlıyor.

BERK BİNGÖL

Metis Kitap

Konuk Yazar

YAZAR HAKKINDA

Konuk Yazar

Bir Yorum Yazın

+ 7 = 11