Kültür Öneriler

Kara Kız (La noire de…)

Kraliçenin ölümüyle birlikte İngiliz kraliyet ailesine ilişkin haberler iletişim
kanallarından üstüme üstüme geldi. Mevzu öyle bir sahiplenildi ki, yedi mevlidini kaçırmış olabiliriz ama elli ikisinde kesin mevlit okuturuz. Ak pak yumuşacık bir yaşlı nine kıvamına getirilip nurlar içine yatırılan kraliçeye ilişkin farklı bakış açılarından haberler ve yorumlar çok az da olsa yer aldı. Sosyal medyada iki tanesi özellikle ilgimi çekti. Biri, kendisini izleyen insanlara para dağıttığı bir video diğeri de Ousmane Sembene’nin kraliçe karşısında yaptığı iddia edilen bir ödül konuşmasıydı. Belki sizin de önünüze çıkmıştır. Konuşmanın giriş kısmını İngilizce yaptıktan sonra “Bundan sonrasını kendi dilimde yapacağım merak
edenler koltuklarındaki İngilizce metni okuyabilir,” diyerek devam eden yönetmen olduğu iddiası bir süreliğine içimi soğutsa da biraz araştırınca yalan haber olduğunu öğrendim. Ama “Afrika sinemasının babası” olarak tanımlanan Ousmane Sembene vardı…

Ousmane Sembene

 Ousmane Sembene

Dünyanın asıl gündemini karartan kraliçenin ölümü, dolaylı şekilde ne zamandır söz etmek istediğim “Kara Kız” filmini anımsattı. İzledikten sonra film ve yönetmen üzerine epey düşünmüş, ileri okumalar yapmıştım. Yönetmenin yaşam öyküsü ve Kara Kız filminin çekilebilmesi için verilen çabaları ayrı bir yazı olarak hazırlayacağım.

Kara Kız, Afrikalı bir film yapımcısı tarafından çekilen ilk uzun metrajlı film olarak
kabul ediliyor. Wikipedia “uluslar arası ilgi gören ilk Sahra altı Afrika filmi” olarak
tanımlıyor. Filmin senaryosu da yazar, yönetmen Ousmane Sembene ait. Film yazarın “Voltaïque” adlı yapıtında yer alan aynı isimli kısa öyküden uyarlanmış. Başrolünde Mbissine Thérèse Diop‘un oynadığı 1966 Fransız-Senegal ortak yapımı filmin orijinal Fransızca adı “La noire de … “Birinin siyah kızı” veya “…’den gelen siyah kız” “…’nin siyah kızı/kadını” anlamına geliyor. Bavulunun üzerinde bir L harfi işaretiyle Fransa’ya geliyor. Dakika bir, gol bir.

Fransız bir çift için çalışmak üzere Dakar’da dadı olarak çalışan Senegalli Diouana Fransa’nın Antibes kentine gidecek olan ailenin onu da götürmeyi teklif etmesiyle birlikte heyecanla  yeni bir  hayatın hayalini kurmaya başlar: Fransa’yı keşfedeceği  yeni, özgür, modern bir  yaşam.

Antibes’e vardığında onu bekleyen yeni hizmetçi kimliği ve bambaşka bir hayattır. Okur yazar değildir. Ailesiyle bağı yoktur. Hayalleri dört duvar arasına kapatılır. Koşullar değişmiş, nesneleştirilmiştir ve aile kötü davranmaktadır. Batı’daki herkes için sadece “siyah kız” olarak görülmektedir. Yalnızlaştırılmış, kısıtlanmış ve yabancılaşmıştır. Özgürlüğünden, onurundan ve kimliğinden yoksun bırakılmıştır. Fransa’daki hayatını sorgulamaya başladığında kapıldığı derin umutsuzlukla baş edemediği, çalışmayı reddettiği noktada çalınan özgürlüğünü geri almak için kendi yolunu çizer.

Filmin Diouana’nın ev hizmetçisi olarak çalıştığı Fransa’da şimdiki yaşamı ile Senegal’de dadı olarak çalışırken bir yandan da şehrin kendilerine ait olmayan bölümünü ve yaşamını  keşfettiği zaman arasında  gidip geliyor. Diouana’nın Dakar’da  işverenlerine verdiği bir Afrika maskesi film boyunca bulunduğu  kişi ve konumla sömürgeci ve sömürülen kişiler arasındaki ilişkiyi ilginç bir şekilde sembolize ediyor.

Mubide yönetmenin toplu filmlerinin gösterimine rast geldiğim için yazıyı hızlıca paylaşıyorum. İyi seyirler.

Rukiye Çetin

Okumak daha çok yer işgal etse de yaşamımda, yazmak her zaman ya kalemimin ucunda ya da aklımdaydı. Uzun süren bir eylemsizlik sonrası yazma uğraşına yeniden döndüm. Katıldığım yaratıcı yazarlık atölyesinde birlikte olduğumuz, hem çok şey öğrenip hem de çok eğlendiğimiz arkadaşlarımla bu karnavala ben de katıldım. Gezgin bir göçebe, acemi gurme, balkon bahçeci olarak , kentlerden, kırlardan topladığım dağarcığımdaki sesler, renkler, tatlar ve kokularla kalabalığa karışmaya çalışacağım.

YAZAR HAKKINDA

Rukiye Çetin

Okumak daha çok yer işgal etse de yaşamımda, yazmak her zaman ya kalemimin ucunda ya da aklımdaydı. Uzun süren bir eylemsizlik sonrası yazma uğraşına yeniden döndüm. Katıldığım yaratıcı yazarlık atölyesinde birlikte olduğumuz, hem çok şey öğrenip hem de çok eğlendiğimiz arkadaşlarımla bu karnavala ben de katıldım. Gezgin bir göçebe, acemi gurme, balkon bahçeci olarak , kentlerden, kırlardan topladığım dağarcığımdaki sesler, renkler, tatlar ve kokularla kalabalığa karışmaya çalışacağım.

Bir Yorum Yazın

7 + 2 =

2 Yorum