İncelemeler

D.H. LAWRENCE YAŞAMI EKSENİNDE BAKİRE İLE ÇİNGENE ROMANI

Bakire ile Çingene, D.H. Lawrence’ın ölmeden önce 1930 yılında yazdığı son eserlerden biri. Eserin baş kahramanı yirmi beş yaşındaki Yvette’dir. Yvette, burjuva bir ailenin huzursuz kızıdır. Babası çevresinde saygı gören bir papaz ama aynı zamanda da bir deneme yazarıdır. Yvette babası, ablası, halası ve büyükannesi ile aynı evde yaşar. Lawrence, büyükanne karakteri üzerinden gelenekselliği, papaz karakteri ile de aydının tutuculuğunu eleştirir.

Aslına bakılırsa bu ufak tefek İngiliz yazar hemen her şeye karşı öfke doludur. Ağabeyi öldükten sonra annesi bütün ilgisini ve sevgisini D.H. Lawrence’a yöneltmiştir. Lawrence bir mektubunda annesi ile ilişkisini ruhsal ensest olarak tanımlayacak, karşısına hayatı boyunca çıkan kadınlarda hep annesinden gördüğü o karşılıksız hoşgörü ve şefkati arayacaktır. Erkek olma ve kadın olma hallerini cinsellik gibi mesele edinen yazar annesini o kadar sevmesine ve tutku ile bağlı olmasına rağmen ilerleyen yaşlarında bu sevgi nefrete dönüşecek, annesini kendisine gösterdiği aşırı ilgisinden dolayı suçlayacaktır. Lawrence bir mektubunda Romulus ve Remus’u örnek gösterecek, onları anneleri değil dişi bir kurt emzirdiği için gerçek erkek oldular ve Roma’yı kurdular, keşke beni de annem yerine dişi bir kurt emzirseydi, diyecektir.

Gençliğinden beri akciğer iltihabı yaşamış sağlıksız birinin güçlü bir erkek olmaya imrenmesi elbette anlaşılabilir bir şeydir. Tıpkı Lawrence gibi burjuvaziden nefret eden Yvette, etrafındaki erkeklerin birer züppe ve çocuk olduğunu söyleyecek, onlar kendilerine âşık oldukları sürece hiçbirini arzulamadığını itiraf edecektir.

“Yvette duyarlı burnunu kaldırarak, A! Ama ben bana bayılanlardan nefret ediyorum, diye bağırdı. Çok canımı sıkıyorlar. Kurşun gibi asılıyorlar insana.”

Yvette âşık olmak ister ama aradığı erkek çevresindekilerden hiçbiri değildir. Tıpkı Lawrence gibi kahramanı Yvette da içinde yaşadığı çevreden nefret eder. Yazarın insanlarla, toplumla ve sanayi ile meselesi olduğu şu şiirinden de anlaşılabilir:

“Orta sınıflara ihanet ederim,

Finansa da, sanayiye de,

Hristiyanlığa da,

Ama beni yaratan

Bana bir insan özünü veren

Beni ayıplamayan, yasaklamayan

Eski İngiltere’ye ihanet edemem.

Çelişkilerin insanı Lawrence’ın bir başka şiirinde ise yurdu İngiltere’den öfke ile bahsetmesi de ilginçtir. 1917 yılında yazdığı şiirde kendisine maddi yardım yapılmasına rağmen başbakanın gelinine hitaben yazdıkları şöyledir:

“O Londra’nızın da, hükümetinizin de, ordularınızın da içine tükürürüm.”

Mina Urgan’ın dünyanın en az burjuva sayılabilecek insanlarından biri idi dediği Lawrence hayatı boyunca sadece geçinebileceği kadar paraya sahip oldu. Şu sözler yine Lawrence’a aittir:

“Gün ışığında mutluluk içinde yaşıyorum. Sürgün ve yoksul yaşıyorum.”

Lawrence hayatı boyunca sürekli seyahat etmiş bir yazardır. Eşi Frieda ile birlikte sadece Avrupa ülkelerini baştan başa değil, Seylan’a, Seylan’dan Avustralya’ya, Avustralya’dan San Francisco’ya gitmiştir. Yeri gelmişken sanayileşme karşıtı yazarımızın gittiği ülkelerde kırsalda dolaştığı, şehir merkezlerinden de hoşlanmadığını ekleyelim. Belki de bu yüzden İtalya’nın Sicilya bölgesini pek sevmesine rağmen Venedik’ten hiç hoşlanmamıştır.  Aslında Lawrence seyahat etmeyi sevmekten çok belki de huzurlu olabileceği rahatça yazı yazabileceği coğrafyayı aramıştı hayatı boyunca. Nitekim kendi adasını arayan kahramanın hikâyesini de “Adaları Seven Adam” adlı uzun öyküsünde anlatmıştır.

Bakire ve Çingene öyküsüne dönecek olursak Yvette’nın bir karavan ile özgürce seyahat eden, başıboş bir Çingene’ye âşık olmasına şaşmamalı.  Çingene Joe Boswell evlidir, çocukları vardır. Vurdumduymaz ve savruktur. Evi barkı yoktur. Karavanda yaşar. Ne var ki bütün bu özellikler Yvette için cezbedicidir.

“Yvette’nin yüreği hop etti. Arabadaki adam bir Çingene idi. Hani şu esmer, gevşek bedenli, yakışıklı olanlardan. (…) Rahat görünüyordu, bakışı ise kayıtsızlığın içinde küstahtı.”

Yvette ise aradığı aşkı bulmuş gibidir:

“Yvette bir an onun kara gözleri ile, onların soğukkanlı ayartıcılığı, küstahlığı ve Bob ile Leo gibi insanlara tümüyle kayıtsız bakan bakışları ile karşılaştı. Göğsünde bir şey alev aldı. “Benden daha güçlü, beni umursamıyor bile” diye düşündü.”

Çingene Joe Boswell ne kadar yurtsuzluğu, doğa ile uyum içindeki yaşam tarzı ile Lawrence’ı yansıtıyorsa Yvette de çevresi ile olan uyumsuzluğu, insanlara olan nefreti, hayatta anlam ve aşk arayışı ile yine Lawrence’ın kendisidir. Zaten Lawrence’ın birçok romanında ana karakterler hep kadındır. Yazar hep kadınlarla yakın arkadaş olmuş, sık sık onlarla mektuplaşmıştır. (Bu arkadaşların arasında ünlü öykü yazarı Katherine Mansfield de sayılmalı) Zaman zaman (tilki öyküsünde olduğu gibi,  bkz. “Oggito” için yazdığım inceleme)  yazdığı metinler kadının doğası gereği erkeğe boyun eğmesi gerektiği mesajını verse de kadın duyarlılığına da sahip, kadınların çıkışsızlığını, ruhsal bunalımlarını anlatan, kadınları tanımaya ve anlamaya çalışan bir yazardır. Cinselliği en çok işleyen yazarlardan biri olmasına rağmen hayatında tek eşliliği savunmuş, karısı Frieda’nın  (eşini ve üç çocuğunu bırakıp Lawrence ile evlenmiştir) ise başka erkeklerle birlikte olduğu dedikoduları sıkça duyulmuştur.

Lawrence metinlerinde cinsel cazibe, ahlaka aykırı olandadır. Şehir yaşamında değil, doğadadır. Yvette, Çingene Joe Boswell’in karısını da kocasına benzer sebeplerden ötürü güzel ve çekici bulur:

“Sevmişti onu. Ondaki örtülü tehlikeyi, korkusuzluğu sevmişti. Onun o ahlaka aykırı, boyun eğmeyen, kendine özgü, sert meydan okuyan gururu ile ahlaka aykırı cinselliğini sevmişti.”

Yine Yvette kendi arkadaş çevresindeki erkekler için ‘evcilleşmiş köpekler’ ifadesini kullanacaktır. Metinde anılan Bay ve Bayan Eastwood’dan da kısaca bahsedelim. Bu evlenmek üzere olan Yahudi çift romanda burjuvaziyi temsil ederler. Lawrence bu iki karakter ile burjuvazinin riyakârlığını okura göstermeye çalışır. Bayan Eastwood henüz evlenmediği binbaşı ile beraber yaşamakta, onun sahip olduğu mevkiden faydalanmak istemektedir. Bay Eastwood’un ise zengin olduğu için Bayan Eastwood ile evlenmek istediğini bütün kasaba bilir. Yvette Çingene Joe’ya olan aşkını Bayan Eastwood’a itiraf ettiğinde kadından bunun adının aşk değil ahlaksızlık, dahası fahişelik olduğu yanıtını alır. Dahası Yahudi kadın genç kıza Çingene Joe ile aralarında ne geçtiğini sorar. Yvette sadece kendisine baktığını söylediğinde bile sinirden küplere biner:

“O Çingene’ye âşık değilsin ya!”

“Eh bilmem ki. Bana başka şeyler hissettiren tek kişi o. Gerçekten o!”

“Ama nasıl olur, size hiçbir şey söylemedi mi?”

“Hayır, hayır.”

“Öyleyse nasıl, ne yaptı?”

“Oh, sadece baktı.”

“Nasıl?”

“Eh doğrusunu isterseniz bilmiyorum ama başka türlü! Evet başka türlü. Şimdiye kadar bana bakan erkeklerin tümünden farklı, çok farklı baktı.”

“İyi ama nasıl baktı” diye üsteledi kadın.

Yvette, “beni gerçekten ama gerçekten istiyormuşçasına baktı.” Düşünceli yüzü bir çiçeğin tomurcuğunu andırıyordu.

Yahudi kadın kızmıştı.

“Amma da rezil adammış!”

Cinselliği ‘mesele etmekten’ yılmış görünen Lawrence’ın zaman zaman kahramanlarını “keşke cinsellik olmasaydı” diye konuşturduğu da olur, o zaman kadın erkek ilişkileri muhakkak daha kolay olurdu.

“Ben sıradan insanlardan tiksiniyorum. Sıradan olmayan insanlara karşı da cinsel bir dürtü duymuyorum. (…)

Ah, cinselliğin olmak zorunda olması ne yazık. Bu tür bir şey olmaksızın kadınlarla erkekler olsaydık çok daha iyi olurdu.”

Lawrence Yvette’yi bu şekilde konuşturmasına rağmen romanın finalinde cinselliğe sıra dışı bir vurgu yapar. Ölümden kurtuluşun yegâne yolu olarak metin, cinselliği savunur. Metnin finalinde aniden ortaya çıkan bir sel önüne çıkan her şeyi, Yvette’nin pek nefret ettiği o çocukluk evini yıkar geçer. Büyükanne’nin ölümüne sebep olur. Büyükanne’nin gelenekselliği temsil ettiğini söylemiştik. Metnin bir yerinde Lawrence babaanneyi anlatmak için kurbağa metaforunu kullanır. Baharda keyifle çiçekten çiçeğe konan arıları, her sene kuşaktan kuşağa yiyip yok eden kırışık derili, çirkin bir kurbağadır Yvette’nin gözünde. Selin getirdiği yıkım elbette Yvette’nin (ve tabi Lawrence’ın) geleneksel yaşam tarzına, İngiliz burjuvazisine öfkesinin somutlaşmış halidir. Yıkımın yeniden inşası için Lawrence özgür ve demokratik aşkı önerir. Sel felaketinde ıslanan Yvette ve Çingene Joe soğuktan ölmek üzeredirler. Elbiselerini çıkarıp birbirlerini ısıtmaya çalışırlar. Birbirlerinin vücutlarını ovarlar. Birbirlerine sarılırlar. Ancak bu da yeterli değildir. Hala üşümeye devam ederler. Birbirlerine daha farklı bir yakınlık kurmaları gerekmektedir.

İki kişinin birbirine olan sevgisini ve birbirini onaylamasını en yüksek perdeden göstermenin aracı olan cinsellik, metinde ölüme karşı hayata tutunmak için yegane seçenek olarak sunulur. Metnin finalinde hayatta kalma içgüdüsü, cinsel arzu içgüdüsü ile birleştirilir. Çingene Joe ve Yvette yaşamak için sevişmek zorundadırlar.

Yazımızı Yvette’nin isyankâr iç sesi ile noktalayalım.

“Her şey ayıp! Her şey ayıp!”

 

Kaynaklar:

Bakire ile Çingene, D.H. Lawrence, Can Yayınları, 122 Sayfa

D.H. Lawrence, Mina Urgan,  YKY, 332 Sayfa

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

18 + = 27