Sörf tahtası taşıyan esmer delikanlı merdivenden sahile inecekken durdu, bir süre tatlı tatlı beni izledi. Çimende kızlı erkekli bir grup dart oynuyordu. Ok hedefe her saplandığında kızlar çığlığı basıyor, gülüşüyorlardı. Siyah tişörtlü ve sol kulağı küpeli dart eğitmeni, okları yuvasından usulca çıkarırken beni kesiyordu. Hemen bitişikteki şezlonga uzanmış sevgilisinin; omuzlarına, baldırlarına ve bacaklarına güneş kremi süren yakışıklı çocuk da yanındaki kadına değil, hep bana bakıyor, beni izliyordu.
Bense deniz yatağına uzanmış Bloody Mary’mi içiyor, bir yandan da önümdeki kitabı bitirmeye çalışıyordum. Cayır cayır yakan bir Ağustos sıcağıydı. Bana dikilmiş gözlerin arasında kalbim hızlı hızlı atıyordu. Altım ıpıslaktı. Havuzdan yeni çıkmıştım, bikinim henüz kurumamıştı. Romanda katili yakalamak üzereydiler.
Yatağımdan suya indim. Mini barın önünde sosisli sandviç yapıyorlardı. Sosis beklediği için pörsümüştü. Mayonezi ekşi ekşi kokuyordu. Odama çıkarken peşime üç kişi takıldı. Resepsiyonda, asansörde, tuvaletin önünde. Bazı kadınlar erkeklerden korkar. Ben onlardan değilim. Erkeklere değer veririm. İçeri buyur ettim. Kibarca teşekkür ettiler. Oda servisi bize meyve getirdi. Keyifli bir parti olacaktı. Onlar muz, mandalina, üzüm getirmişti, bende de portakal vardı. Hemen aralarına girdim. Çok aç görünüyorlardı. Aç erkeği görünce hep anaç yanım ortaya çıkar. Doyurmak isterim. Onlarla zıpladım, hopladım, el ele tutuştuk, dans ettik. Ama yan odadan birileri duvara vurdu, çocukları varmış. Neden rahatsız oldular anlamadım. Neredeyse hiç konuşmadık. Sohbet falan etmedik yani. Herkes kendi dalgasındaydı. Oysa ben aralarında fena halde sıkılıyordum!
Tepinmekten yorulunca üçü de yatağa uzandı. Birazdan uyuyacak gibi bir halleri vardı. Çantamı omzuma taktım, eşyalarımı alıp odadan ayrıldım. Ben çıkarken kendi aralarında konuşuyorlardı. Birinin dilinde ilk öpüştüğü kız, diğerinin Kıbrıs’da gece kulübünde izlediği direk dansı, üçüncüsünün ise sevdiği kadın tarafından nasıl terk edildiği…