Son zamanlarda siz de doktorlardan sütün hiç de faydalı olmadığını ama peynir, kefir, yoğurt gibi işlenmiş formlarının önerildiğini duydunuz mu? Yoğurdun faydaları saymakla bitmez ama biz Türkler, onu faydasından çok aroması için tüketiriz.
Ecnebilerle aramızdaki temel farklardan biri budur. Onlar, yoğurdun bu aromasını bizim kadar sevmezler. Bu nedenledir ki, Almanya’da marketlerde ancak “meyveli yoğurt”, “şekerli yoğurt” olarak yer bulabilmiştir. Oysa atalarımız, aç kaldıklarında yoğurda ekmek banıp katık etmişlerdir. Bize göre yoğurda böğürtlen, çilek hele hele şeker ilave etmek ona yapılacak en büyük hakarettir.
Yoğurdun Yunanlılara mı Türklere mi ait olduğu sorusu da yıllardan beri tartışılagelmektedir. Kanımca bu soruya kim daha çok tüketiyorsa onun, şeklinde yanıt vermek en isabetlisidir. Pakistanlı bir arkadaş, bir gün “Siz Türkler, spagettinin yanında bile yoğurt yiyorsunuz”, demişti. Eleştirisinde kendine göre haklılık payı vardır; spagetti ile yoğurt farklı coğrafyalara, farklı mutfaklara aittir. Ama diğer bir yandan da bizi bıraksalar çorbanın yanında bile yoğurt yeriz.
Yoğurt üzerine başka bir tartışma da çiftlik hayvanları üzerinden yapılır. Hangi hayvanın yoğurdu daha makbuldür sorusu yıllardır diyetisyenlerin kafasını kurcalamaktadır. Ben, bugün nasıl Fransız İhtilali’nden feyz alarak insanlar arasında “eşitlik, kardeşlik” şiarını benimsiyorsak, aynı şekilde hayvanlar arasında da eşitliğin savunulmasından yanayım. Benim gözümde ne keçinin ne de mandanın inekten üstünlüğü vardır. Şayet ineklere özgürlük sağlansa, onların da keçiler gibi dağlarda, tepelerde koşturacağına en doğal, en leziz otlarla besleneceğine eminim.
İthaf:
Bu yazı, Balıkesir-Bursa yolunda seyahat ederken ne yapıp edip yolunu Susurluk’tan geçiren, belediye tesislerinde mola verip kaşarlı tostun yanında ayran içenlere, bir hafta sonunda Mustafa Kemal Paşa ilçesine; Karaoğlan köyüne gidip onlarca mandayı bizzat yerinde gözlemleyip köylüden yoğurt satın alanlara ithaf edilmiştir.
