Edebiyat

RAHMİ BEY’İN KAZANI

Ahşap masanın üzerinde para sayma makinası, bir demet boş kambiyo senedi koçanı, oltu taşından tespih, tozlu bez cilt ajanda ve alüminyum çerçeve içinde Rahmi Bey’ in eşi ve kızları ile çay bahçesinde çekilmiş fotoğrafları vardı.
Şantiye şefi, katlı projeyi açtı, masanın üzerine boydan boya serdi, karşısında bekleyen genç adama açıklamaya başladı.

‘Şu hat tesisata gidiş hattı. Pompayı gidiş hattına kuracaksın.’
‘Olur.’
‘ Tek başına mı geldin?’
‘Bugün tek başıma başlarım, ileriki günlerde gerekirse yanıma eleman
getiririm.’
Şantiye şefi güldü.
‘Gerekirse mi? Tek başına hiçbir iş yapamazsın ki… Rahmi Bey seni büyük ihtimalle kovacaktır. Neyse… İş geciktiği, yürümediği zaman çok sinirlenir. İş bitip test alınana kadar ödeme alamazsın. Geç teslim ettiğin her gün hak
edişinden kesilir, tamamlamazsan, eksiklerin olursa, yine hiç ödeme alamazsın, şimdiden bilmiş ol. Bugün kalorifer hatlarından başlarsın, devam edip etmeyeceğine Rahmi Bey karar verir. Eksik malzemen olursa, bir şey soracaksan
beni bulacaksın. Rahmi Bey ustalarla muhatap olmaz.’
Genç adam, başıyla onayladı.
‘Adın neydi?’
‘Ersin Kara.’
‘Ersin Usta hazırlanıp başlayabilirsin. Bir şey daha var, unutmadan… Kazana kadar hattı çekeceksin ya, kazan dairesine kadar getir. Orada dışarıda bırak. Sakın kazan dairesine girme, bağlantılarını yapayım deme, kazana
dokunmaya kalkma. Rahmi Bey in kazanları hep özel imalattır. Kimseye kurcalatmaz. Zaten kazan dairesinin anahtarı sadece ondadır. İçeri kimseyi sokmaz. Kapıyı kendisi açar, kazanlarını belli periyotlarda kendisi temizler,
bakımlarını yapar. Sonra Ersin Kara’ ya döndü, ‘Tuvalete geç, soyun! Üzerini değiştir, hemen
işe başla, oyalanma, ben şimdi geldiğini kendisine haber vereceğim,’ dedi.

Şantiye şefi, telefonu eline aldı.
‘Alo… Selamın aleyküm. Geldim tabi Rahmi Bey, saat sekize çeyrek kala
buradaydım. Tabi efendim hepsi geldi, yeni usta da burada, tesisatı döşeyecek.
Tek başına gelmiş efendim. Ben de öyle dedim, bir an önce başlayacak… Nasıl
Rahmi Bey? Efendim, yenge hanımın jipini yarın alacağım servisten. Öğleden
sonra verecekler. Öğrendim Rahmi Bey, halledecekler, Sağ arka koltuk ısıtması
arızalıymış o yüzden ekranda o ışık yanıp duruyormuş Rahmi Bey… Rahmi Bey
bir de elektrikçiler sabah yine geldiler. Gidin patron yok diyorum anlamıyorlar.
Ben de öyle dedim ne bu acele diyorum hemen böyle…. neymiş iki buçuk ay
olmuş…. bu usta milleti zaten … haklısınız efendim gerçekten … Gidin sonra
diyorum gitmiyorlar. Yok diyorum efendim, anlaşıldı. Olur, sizi bekliyoruz Rahmi
Bey buradayız.’

Ersin Kara spor çantasını açtı; kumaş pantolonunu çıkardı, iç çamaşırının üzerine yanında getirdiği polyester pamuk karışımı tulumu giydi. Tulum bir beden dardı ya, vücuduna sıkı sıkı oturdu, fermuarını apış arasından göğsüne kadar
çekti, lastik ayakkabılarını çıkartıp ayağına ucu demir iş botlarını geçirdi. Projeye tekrar baktı, işe kazan dairesinin olduğu zemin kattan başlayacaktı. Hiltisini kaptığı gibi oyalanmadan bir üst kata çıktı, birbirine enine 40 santim
mesafede araları 3 metre olacak şekilde koridor boyunca çift sıra delikler deldi. Delme işi bitince alt kata inip tijleri getirdi, her bir delikten aşağı sarkıttı. Alt kata koştu, merdivenini alıp duvara dayadı, deliklerden sarkan tijlere vida ile konsolları monte etti. Artık yatak hazırdı, boruları döşeyebilirdi. Merdivenden indi. Boruları almak için bina girişine seğirtti. En ince olanlardan başlayacak, kazana doğru çaplarını artıracaktı. Demir borular kapkara, farklı kalınlıklarda, boy boy koridorda diziliydi. Yaklaşınca boruların dibinde bir karaltı fark etti. Dikkatli baktı, karşıdan gelen ters ışıkta yüzünü seçemediği, elleri belinde, yuvarlak çıkık karınlı biri bekliyordu. Bu Rahmi Bey olabilir miydi, öyleyse ne zamandan beri kendisini izliyordu? Görmezden mi gelmeli, selam mı vermeli? Hiçbir şey demeden işini yapmak belki en doğrusuydu, yerden yirmi beşlik borulardan birini aldı, paftaya takıp diş açmaya koyuldu. Diş açılırken borunun etrafından püskül püskül çapaklar dökülüyor, kara boyanın altında parlak, işlevsel bir kısım oluşuyordu. Hazırlanan boruyu ortasından iki eliyle tutarak konsola kadar taşıdı. Geri döndü ikinci bir borunun ucuna diş açtıktan sonra onu da kaldırıp götürdü. Terlemeye başlamıştı. Daha rahat hareket etmek için gömleğini çıkardı. Atlet ile çalışmaya devam edecekti. Yirmi beşlik boruları taşıma işi bitince otuz ikilik boruların uçlarını taş motoru ile sivriltti, kaynak ağzı hazırladı. Boruları nasırlı elleriyle tek tek kaldırdı, yukarıda hazırladığı yataklara oturttu. Her boruyu kaldırıp yataklara bırakırken tulumun sıkı sıkı sardığı vücudu yay gibi geriliyor, kürek kemikleri körük gibi inip kalkıyordu. Boruların her biri altı metre uzunluğunda, dış çapları otuz iki milim, etli, kalın, ağır borulardı. Ersin Kara’nın koltuk altları ve alnı terden ıslanmış, kollarındaki güçlü adaleler seğirmeye başlamıştı; ama tozlu saçlarının altında mavi gözleri azim, şevk doluydu. Son üç adet boruyu da konsol yataklarına oturtunca işi bitiyordu. Kazan dairesinin önüne kadar gelmişti. Geri kalan işe yarın devam edebilirdi. Hava kararmış, serinlemişti.

Merdivenden indiğinde Rahmi Bey’ e benzettiği adamı tekrar gördü. Bu kez kazan dairesinin önündeydi ve hala kendisine bakmaya devam ediyordu. Kim bilir ne zamandan beri Ersin Kara’yı izliyordu? Cebinden çıkardığı küçük bir anahtarla kazan dairesinin kapısını açtı ve Ersin Kara’ya eliyle içeri girmesi için işaret etti. Ersin Kara artık Rahmi Bey olduğundan emin olduğu bu adamın talimatına uydu, ellerini tulumuna sildi ve arkasından içeri girdi. Kazan dairesi, gözlerden ırak, koridorun en dibindeydi. İçerisi karanlık, havasız, basıktı. Uzun süre boş beklemiş, boyacılar, sıvacılar tarafından tuvalet niyetine kullanılmış olmalıydı, zira içerisi yoğun nem, dışkı ve idrar kokuyordu. Zemin yapış yapıştı. Odanın orta yerinde, rulo halinde katlanmış tüylü yalıtım şilteleri serilmişti. Buraya ilk kez gelen bir ziyaretçinin dikkatini şiltelerin üzerlerinde paslanmaz saçtan üretilmiş yirmi santim çapında üst üste konmuş iki metrelik baca boruları çekerdi. Ancak Rahmi Bey boruları kendi eliyle tutup yere indirince arkalarında gizlenmiş olan kazan ortaya çıktı.

Kazan ovaldi, üzerinde taş yünü şilte seriliydi. Kuytuda olmasına rağmen loş ışıkta dahi kırmızı rengiyle göz alıcıydı. Baca borularının arasından Ersin Kara kazana yaklaştı, çömeldi. Kazanın kapağı parlak, pürüzsüz, pırıl pırıldı. Eliyle şiltenin tüylerini altına, oradan brülörün çıkıntısına uzandı. Doğalgazın giriş yerini yokladı. Esnek fleksi iki yana çekerek genişletebilirdi. Fleksin boruya bağlanacak ucu ambalajlı, naylon ile kapalıydı. Ersin Kara hayretle yerinden doğruldu. Rahmi Bey soğukkanlılıkla ‘Henüz kimse açmadı,’ dedi. Ersin Kara’ ya kazanın arkasındaki baca deliğini gösterdi. ‘Becerikli temiz yüzlü bir çocuksun… Bu işi sen yap istiyorum.’

Ersin usta utanarak gözlerini kaçırdı, önüne baktı. Şimdi yıpranmış lekeli tulumunun içinde o işini bilen, başı dik gürbüz yapılı genç adam gitmiş, yerini kararsız toy bir delikanlıya bırakmıştı. Yutkundu, başını geri çevirip vazgeçmeye yeltendi. İşte o zaman Rahmi Bey’ in yüzüne en yakınındakilerden bile esirgediği sevecen bir gülümseme yayıldı. Ersin Kara’nın tereddütlerini anlıyordu ve onu affetmeye hazırdı. Ne de olsa bilmediği, denemediği bir işte yanlış yapmaktan çekiniyordu. Rahmi Bey cesaret vermek için sağ elini Ersin Karanın omzuna koydu.
“Çekinmene gerek yok, ben sana yardım edeceğim. ”

Raftan bir kavanoz gres yağı aldı, Ersin Kara’nın önüne koydu. İkisi birlikte kazanın bacasını bir güzel yağladılar. Ersin usta yerden baca borusunu kaldırdı, ucunu Rahmi Bey tutup kendisi kazanın çıkış yuvasına yerleştirdi. Ersin Kara Rahmi Bey’in arkasından uzanarak usul usul kazanın baca çıkışını yokladı. Yarım saat önce koridorda makine gibi işleyen elleri bu sefer tutuk, kararsız, ürkekti. Boruyu oturtmak için acemice yüklendikçe Rahmi Bey de taşıdığı ağırlıkla dişlerini sıkıyor, bacaklarıyla sendeleyen bedenini dengelemeye çalışıyordu. Artık başlangıçta yadırgadığı sidik ve dışkı kokusu yerini kazanın gıcır gıcır kapağından yayılan ince kekremsi yağlı boya kokusuna bırakmıştı. Rahmi Bey, sırtı Ersin Kara’ ya dönük, iki eliyle yerinden çıkmasın diye baca borusunu sabit tutuyor, zorlandığını yüzüne yansıtmamaya çalışıyordu. Ersin Kara’nın tıpkı diğer işverenler gibi Rahmi Bey’in de mağrur maskesi takmayı pek sevdiğini ve bu maskenin altında naif, kırılgan bir doğası olduğunu anlaması uzun sürmedi. Sert, bilinçsiz, fevri bir hareketi kazanı ve Rahmi Bey’ i incitebileceği gibi uzun, kararsız bir duraksama da bu riskli, tehlikeli yolu (yerine düzgün oturtulamayan bir baca borusu ilerleyen günlerde atık gaz sızdırabilir, tarifsiz acılara, yangınlara, felakete sebep olabilirdi) göze almayıp geri dönmek istediği, vazgeçtiği anlamında yorumlanabilirdi. Gerçi artık geri adım atmanın pek mümkün olmadığı bir noktadaydı. Bundan sonra yapacağı, kendini işine vermek, tercih edilmenin, beğenilmenin verdiği gurur ve güvenle çalışmak, ruhunu coşku ve iktidar hazzıyla doldurmaktı. Hayalinde kazanın brülörünün nasıl sivri bir kıvılcımla parlayacağı, aç haznesine gaz öbeklerinin bulut bulut nüfuz edeceği, haznenin ağzına kadar dolup taşacağı, cehennemliliğinin kızışıp alev toplarıyla kavrulacağı, bacanın iç cidarının terleyeceği, yoğuşan suyun damla damla sifona akacağı canlandı.

Yuvasına oturan bir kilidi andıran yumuşak bir ses duyuldu. Baca yerine geçmişti. Rahmi Bey in çatık yüzü gevşedi, derin bir nefes aldı, terli elleriyle tutuğu baca borusunu bırakıp alnını sildi, doğruldu, sigara paketi arar gibi gömleğinin ceplerini karıştırdı. Gözleri kazan dairesinin duvarındaki ‘sigara içmek yasaktır’ yazılı levhaya takıldı. Dönüp Ersin Usta’ ya baktı. Genç adamın canlı gözlerinin feri sönmüş yerini eskisi gibi kaygılı bir hal almıştı. Rahmi Bey’ e ilk tanıdığı utangaç adam biraz daha büyümüş, olgunlaşmış gibi geldi. Ortalık aniden gri bir ışık demeti ile aydınlandı. Görülmemiş bir şimşek çaktı. Kazan dairesinin penceresinden bir anda uğultular, çatlak bir gök gürültüsü, ardından keskin köpek havlamaları duyuldu. Rahmi Bey acele ile ceketini giydi. Ersin Kara’ ya işe ne ile geldiğini sordu. Ersin Kara da kamyoneti olduğunu, gidip gelmekte sorun yaşamadığını söyledi. Kazan dairesinden önce Rahmi Bey çıktı. Tek başına odasına yürüdü. Paltosunu giydi, tespihi ve aracının anahtarlarını yanına aldı. Çekmeceyi açıp masasının üzerini toparladı. Ofisinden ayrıldığında masasının üzerinde para sayma makinası, boş bir kambiyo senedi koçanı ve tozlu bez cilt ajandası vardı. Ersin Kara kamyoneti ile dışarıda bekleyen işçilerin arasından geçip uzaklaştı. Şantiyenin bahçesinde telaşlı bir yağmur yağıyor, elektrik panosunun bağlı olduğu direğin altında bekleşen ustalardan homurdanmalar yükseliyordu.

 

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Gizem Ozan Aslan için bir yanıt yazın X

9 + 1 =

2 Yorum

  • Bir öykü ancak bu kadar iyi yazılabilir. Atölyede okuduğunda gülmekten yerlere yatmıştık. Tekrar okuduğumda hala hayranlık duyuyorum. Kelimelerle böyle oynayabilmek…
    Hiç “A” demeden “A” yı anlatabilmek!!!

    • Öyküde bazı küçük değişiklikler yaptım, beğenmene sevindim,
      yazarken ben de çok güldüm…