Edebiyat

MOR MENEKŞELER

Göl her yıl gittikçe çekiliyor, ne acı sanki benden başka kimse fark etmiyor. Aşağıya inip kenarında oturabilsem keşke. Ah abla-kardeş bugün de geliyor, kız saçlarını kestirmiş bu sefer örememiş kısa olduğundan, kardeşi de boyuna bakmadan ablasının resim çantasını taşıyor bak. Hava da gittikçe ısınıyor güneşin alnında yanacaklar yazık, akşamüstü gelseler daha iyi olacak sanki. Neyse iyi oldu bana da, onları izlemeyi seviyorum, nasıl olsa yapacak daha iyi de bir işim yok.

Bahar geldi şükür, yine cıvıl cıvıl olur buralar. Çimler yeşerdi, sardı buraları bembeyaz papatyalar, kıpkırmızı gelincikler, mor menekşeler… Alt sokaktan hanımeli kokusu bile geliyor. Yan komşunun yasemini de ona inat herhalde daha bir salıyor kokusunu etrafa. Her kavga da hanımeliyle yasemin arasındaki gibi olsa keşke. Dünya herkese yetiyor da gözü doymaz insana bir türlü yetmiyor.

Kız da güneşin alnına oturdu, malzemeleri de ne çokmuş. Çoraplarını da pantolonun içine soksa keşke kene baş gösterdi bu aralar ondan belki de pek gelen yok. Kıza bu saç pek yakışmamış kestirmeseymiş keşke, annesi de hastaymış duydum, annesi örüyordu belki o da hasta olunca kızcağızın saçları bile değişti. Kardeşi de pek sevimli yavrucak. Ne güzel de gelmiş ablasıyla, ah yalın ayak koşturuyor bir de. Üstü başı da pek dağınık, annenin hastalığı ne acı.

  • Acı mı gerçekten?
  • Yoo acı değil, annem olmasaydı biz kardeşimle daha mutlu olurduk.
  • Tek suçlu annen mi peki?
  • Bunu uzun zamandır tamam gerçeği söyleyeyim çok uzun yıllardır düşünüyorum aslında bir çıkış yolu da bulamadım. Zamanla unutuyor da insan kızgınlığı da öfkeyi de ama geçmiyor tam olarak sadece onunla yaşamayı öğreniyorsun.
  • Sen öğrenebildin mi peki?
  • Yok, öğrenmek zamanla olan bir şey değil sanırım daha çok bir kavrayışla anlık yakalanabilen bir lütuf gibi. Günün birinde bana da lütfedilir belki, belki de hiç lütfedilmez. Bunun üzerinde düşünmeyi bıraktım.
  • Tam bir bilge gibi konuştun.
  • Yok canım ne haddime; ama uzun zamandır böyle aynı yerde kalınca daha çok düşünüyorsun ister istemez.
  • Kızgın mısın peki bana?
  • Kızgın değilim diyemem hayatımı kurtardın bir anlamda; ama bedeli çok daha ağır oldu.

Bu sırada bir bağırtı kopardı oğlan, kız da fırçasını atıp elinden kardeşinin yanına koştu. Cam batmış koşturup duran oğlanın ayağına. Malum, geceleri buraya aşkından (!) deliye dönen serseriler gelir içip içip naralar atarlar en sonda da şişeleri kırıp giderler. Elime bir sopa alıp dövsem keşke şunları derim; ama malum pek hareket edemem. İçip söylenmelerini dinlerim anca. Geceleri pek sevmem ondan; ama mehtaplı geceler hariç tabi ayın şavkı göle vurduğunda buradan karşı kıyıya olur sana bir yakamoz yolu. Üstleri yırtık pırtık dervişler de yürürdü suyun yüzeyinden dillerinde bir şeyler söyleyip artık onları da pek göremiyorum. Ya karşıya yürüyerek geçen dervişler yok ya da benim gözlerim uzağı pek seçmiyor artık. Oğlanın durumu şükür pek kötü değil, batan küçük bir kıymıkmış; ama ablasına naz yapıyor işte, kardeşim de pek severdi benim onu nazlatmamı. Annemse hep onu haklı görürdü ben prenses değil oğlan dadısıydım sanki. Kardeşim sevmezdi onu, onun hisleri hep benden kuvvetliydi zaten doğdu doğalı. Tevekkeli onu görmek istemediğinden sütanneler, dadılar büyüttü onu.

Bizimkiler malzemelerini toplayıp yokuşu inmeye yöneldiler; haftaya bahar şenliği varmış, her yerde bir telaş. Şaka maka ben de seviyorum şenlikleri. Gerçi şenlik yaptıkları yer de kendi atalarının evlerinin, şehirlerinin, mezarlarının üstü ya, neyse hepsi zaten bir gün toprağa karışacak. Bir de sadece seyirci olarak bakabilmeyi öğreniyorsun zamanla, onun bunun tarafını tut nereye kadar. Yalnız iyi veya kötü insan var mı ki?

  • Annen de sadece kötü değildi o zaman?
  • Bilmem, değildir herhalde. İyi bir tarafı vardır muhtemelen de biz göremedik ya da bize göstermedi.
  • Annene karşı olan hıncın bitmiyor sanki.
  • Sana da bitmiyor bazen.
  • Bana mı, ben senin canını kurtardım. Sana neredeyse sonsuz bir ömür verdim karşılığı bana hınç duyman mı?
  • Canımı kurtardığın doğru, aman neyse ne. Tartışmayalım boşuna.
  • Sana bir teklifim var, birlikte geçirdiğimiz uzun zamanın hatırına sana bir hediye vermek istiyorum, Gerçi hediye olduğundan tam emin de olamadım ama ister misin yine de?
  • Neymiş bakalım teklifin?

***

Bütün gece hiç durmadan yağmur yağdı, gök gürledi, şimşek çaktı sabaha doğru köyün üstündeki çayırlıktaki büyük çınarın içinden kıvırcık saçlı bembeyaz elbiseli bir kız çıktı. Kız önce ellerine baktı sonra gerçekte var olduğunu anlamak için ellerini yüzüne saçlarına götürdü. Vardı işte kendine dokunabiliyordu. Etrafa baktı sonra çayırın altındaki evler yoktu, göl adeta bir deniz gibi kocamandı. Çınar ağacının dibinde akmaya başlayan bir kum saati vardı. Saati çantasına koydu. Yokuşun sonundaki kaleye doğru koşmaya başladı; ama yağmur onu hiç etkilemiyordu. Platanus – iyi iş çıkarmışsın ama bunu neden yaptın ki-

Kız kaleye vardığında kapalı kale kapısının içinden zorlanmadan geçti. Etrafta gerginliğin getirdiği ağır bir hava vardı. Kralın sarayı tepenin en üst noktasında konuşlanmıştı. Hızla yağan yağmura inat o yavaşça tepeye tırmandı. Sarayın içinde koşuşturan hizmetkarlar vardı, hizmetkarların konuşmalarından kralın son nefesine vermesine yakın olduğunu duydu. Aman Allahım! Bu prenses Marie olarak son günüm, babam içeride can çekişiyor o cadı annem beni saraydan kaçırıp kardeşimi imparator ilan edecek. Neden, çünkü onu daha çok sever; hayır onu daha iyi kullanıp yönetimi elinden bırakmak istemez. Hemen onu bulup hesap sormalıyım ondan. Bunu nasıl yapabilirim ki…

Sarayın içindeki muhafızlardan birinin hançerini almaya çalıştı ama nafile, eli hançeri tutamıyordu bile. Sonrasında buraya hesap sormak için değil son günü bir daha yaşamak için geldiğini anladı. Hemen babasının yattığı odaya seğirtti. Oda sarayın en üst katındaydı. En üst kata çıkınca annesinin menekşe kokusunu aldı. Kokuya doğru ilerleyip gizli geçinin duvarından geçti. Ahh işte burada İonannis -büyücü kraliçe- kocası odasında can çekişirken gizli geçitlerde kapı dinleyen cadı. Kız kapının içerisinden geçti, kardeşi adamlarına talimatlar yağdırıyordu, prenses onu hiç bu kadar ciddi ve sinirli görmemişti. ‘’Şu kahrolasıca veraset sistemiyle Marie kraliçe olacak, bunu engellememiz lazım. Hem de hemen. Babam son nefesini vermek üzere, ölümü kesin, aradığım fırsat artık geldi. Bu fırsatı kaçıramam!’’

Annem tahta geçemeyeceğine göre kraliçe olarak benden söz ediyor, ben kraliçe olamazmışım; ama bu konuşan benim küçük sevgili kardeşim mi, hayır olamaz bu Theo olamaz… Bu olsa olsa zalim kral Theodoros olur. Duramıyorum artık burada. Platanus göreceğimi gördüm anlayacağımı anladım al artık beni buradan dayanamıyorum. Sana söz beni esir ettin demeyeceğim artık. Bu sırada çantasındaki kum saatinden bir ses duydu. ‘’Daha zamanının var, duyman gerekenler de daha bitmedi, şimdi odana git.’’

Kız büyük hayal kırıklığı ile odadan çıktı. Menekşe kokusuna bu defa aldırmadan kraliçenin yanından geçti. Zaman yavaşlamıştı artık onun için omuzları düşmüştü zorlukla adım atabiliyordu. Kum saatinin direktifine aldırmayıp önce babasının odasına girip onu son bir kez görmek istedi. Babasının yanında yalnızca birkaç hizmetkarı ve sadık adamları vardı. Kral son nefesinde kraliçeyi ve prensesinin adını sayıklıyordu. Adamları ona kraliçenin ve prensesin hemen geleceğini söyleyerek teselli vermeye çalışıyorlardı. ‘’Theo; onu kral yapmayın, o göründüğünden çok farklıdır, zalimdir o zalim…’’ dedi ve son sözleri bu oldu.

Hizmetkarlar büyük bir telaşla kraliçe ve prensesi arıyorlardı. Kraliçenin kralın ölümünü halkına duyurup prensesi kraliçe ilan etmesi gerekiyordu; ama ikisi de ortada yoktu. Kız odasına girince annesini  Prenses Marie’nin dizlerine kapanmış yalvarır halde buldu. ‘’Marie burada güvende değilsin seni hemen sadık hizmetkarım Ruben ile buradan uzaklaştırmam gerekiyor, bana güven. Her dakika hatta her saniye çok önemli.’’

Kız bomboş bir ifade ile dizlerine kapanan annesine bakıyordu.

  • Anne, babam ölüm döşeğinde nereye gidebilirim hem neden gideyim. Burası benim evim, yuvam.
  • Marie senin annen ve kraliçen olarak emrediyorum, sana duyduğum olayları anlatacak zamanım yok, hemen Ruben ile gidiyorsun. Bu yüzüğü de al, sıkıştığın bir an olursa üstünü açıp içindeki tozu havaya saç.

Ruben hiç konuşmadan sertçe kızın koluna girdi, birlikte gizli geçitten kalenin dışına çıkıp koşmaya başladılar. Kaleden çok uzaklaşıp bir çınarın yanına geldiler. Nefeslenirken kız Ruben’in yokluğunu fark etti. Bağırdı; ama nafile, o koca hizmetkar yer yarılıp da yerin içine girmişti sanki. Kız bir süre ne yapacağını bilmeden durdu öyle bu sırada kralın vefatı bütün kalenin içine ilan edilmek üzere top atışı yapılıyordu. Kız babasının vefatını anladı. Annesinin onu saraydan uzaklaştırdığını gördü, çınarın dibine sığınıp acı acı çığlıklar atarak ağladı. Bir müddet sonra ayağa kalkıp nereye gidebileceğini düşündü. Bu sırada kale tarafından inen ellerinde oklar, baltalar, silahlar olan kaba saba çirkin görünüşlü adamları fark etti. Adamlar bağıra çağıra Prenses Marie’yi arıyorlardı. Demek annesi şimdi de onu öldürtmek için adamlar yollamıştı! Bu sırada adamlardan biri onu gördü “Prensesi buldum,” diye bağırarak ona doğru koşmaya başlayınca prenses korkup yüzüğün içindeki mor tozu havaya saçtı. Tozun havaya saçılmasıyla adamların çığlıklarının duyulması bir oldu. Çığlıklardan korkan prenses dehşet içinde kendini bilmeden çınar ağacına doğru çekildi.

Kraliçe sonradan Zalim Kral diye ünlenen oğlu Theodoros’u kral ilan etti ve yeni kral tahta geçti. Theo annesinin daima ablasının yanında yer aldığını bildiği ve onu kaçırdığı için ona içten içe kin duydu. Kraliçenin yemeğine zehir kattırarak onu yavaşça öldürdü. Kraliçenin tek bir vasiyeti vardı; kalenin dışındaki büyük çınar ağacının altına gömülmek.

Kız tüm bunlara şahit olduktan sona çantasının içindeki kum saatini çıkardı;

  • Platanus kum saatinde zaman hala dolmamış.
  • Peki Prensesim siz nasıl isterseniz…

Kız tek bir adımıyla çınar ağacının içinden yavaşça çıktı, yine bahardı yine güneş vardı. Ağaca tüm gücüyle sarılıp kum saatini ağacın dibine bıraktı. Mor menekşelerden birini kopartıp kokusunu içine çekti.         

DİLEK SENA ÇEKİN
Konuk Yazar

10

YAZAR HAKKINDA

Konuk Yazar

Öznur Durgut için bir yanıt yazın X

70 + = 78

1 Yorum

  • Son derece geniş kapsamlı, fantastik bu eserle sizi aramızda görmek beni çok mutlu etti. Yazın hayatınızın uzun, bereketli ve başarılı olmasını dilerim.