2015 yılında Dontnod Entertainment tarafından geliştirilen ve Square Enix tarafından yayımlanan Life is Strange, hikâye odaklı oyun anlatımında bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Görünürde bir lise dramasını konu alıyor gibi dursa da, oyunun derinlerinde kader, dostluk, pişmanlık ve seçimlerin ağırlığı gibi temalar ustalıkla işleniyor. Oyun, 2015 yılında beş bölüm halinde Xbox, Playstation ve PC için yayınlanmıştır.
Oyunun merkezinde Maxine “Max” Caulfield adında, fotoğrafçılığa tutkulu bir lise öğrencisi yer alıyor. Max, Blackwell Academy adlı sanat okuluna geri döndüğü bir gün, okulun tuvaletinde çocukluk arkadaşı Chloe Price’ın vurularak öldürülmesine tanık olur. Tam o sırada zamanı geri sarabildiğini keşfeder. Bu doğaüstü güç, oyunun hem anlatısının hem de oynanış mekaniklerinin temelini oluşturur.
Max, bu gücüyle Chloe’yi kurtarır ve ikili birlikte Arcadia Bay kasabasındaki kayıp öğrenci Rachel Amber’ın gizemini çözmeye koyulur. Ancak olaylar ilerledikçe, Max’in geçmişte yaptığı her müdahalenin gelecekte tahmin edemeyeceği sonuçlara yol açtığı ortaya çıkar. Oyunun sonunda oyuncu, “bir kişiyi mi yoksa tüm bir kasabayı mı kurtaracağını” belirleyen sarsıcı bir karar vermek zorunda kalır.
Life is Strange’in en güçlü yönlerinden biri, oyunculara sunduğu seçim özgürlüğü ve bu seçimlerin hikâyeye olan etkisidir. Her karar, küçük ya da büyük, olayların gidişatını değiştirir.
Bir arkadaşınıza inanıp inanmamanız, onun size sonraki bölümlerde nasıl davranacağını belirler ya da bir karakteri kurtarmak ya da ölüme bırakmak, hikâyenin duygusal tonunu kökten değiştirir. Bazı kararlar, yalnızca birkaç diyalogu etkilese de, diğerleri Arcadia Bay’in kaderini belirleyecek kadar büyüktür. Oyun, bu sayede sadece bir hikâye anlatmakla kalmaz; oyuncunun kendi ahlaki pusulasını da test eder. Zamanı geri sarma yeteneği bir “güç” olmaktan çıkıp, her müdahalenin bir bedeli olduğunu hatırlatan bir sorumluluk metaforuna dönüşür.

Görsel olarak pastel tonlara ve el boyaması hissi veren bir estetiğe sahip oyun, duygusal atmosferini mükemmel biçimde destekler. Kamera açıları, fotoğraf temasıyla birleşince her sahne adeta bir sanat eseri gibi görünür. Oyunun müzikleri ise özellikle bağımsız (indie) müzik sevenler için unutulmazdır: Syd Matters, Angus & Julia Stone, Jose Gonzalez gibi sanatçıların parçaları, hikâyenin melankolisini güçlendirir.
Life is Strange, klasik “iyi-kötü” ikiliğini bir kenara bırakıp, hayatın gri alanlarını keşfetmeye cesaret eden bir oyun olarak tanımlanabilir. Oyun esnasında oyuncuya seçim yapma şansı vererek olayların gidişatına müdahale etmenin sorumluluğunu yükler. Böylece oyuncuya sadece olayları izleme değil, vicdanıyla yüzleşme imkânı da tanır. Zamanı geri almak bir avantaj gibi görünse de, sonunda hiçbir seçimin tamamen doğru olmadığını fark edersiniz.
Life is Strange, “zamanı değiştirmek istesen bile, duyguları asla değiştiremezsin” diyen bir hikâye.
Diğer öneriler için tıklayabilirsiniz.
